Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

8 Ocak 2011 Cumartesi

SÜMER EZGÜ




Akort Dergisi Mayıs-Haziran 2007

“ANADOLU BİZİM MAYAMIZ…”

Söylediği türkülerle Ege ve Akdeniz bölgelerinin simgesi haline gelen Sümer Ezgü, uzun zamandır kendisinden bekleneni yaptı ve 5 yılı kapsayacak bir projede “Ege, Toros, Yörük ve Türkmen Türkülerini” seslendirdi. Yorumculuğu, besteciliği ve söz yazarlığının yanı sıra doğallıyla da halkın gönlünü kazanmış olan Sümer Ezgü, “Halk müziği hep Doğu, Güneydoğu sonrada Karadeniz müziği olarak algılandı. Hepsi çok güzel ama Egenin ve Torosların da çok zengin müziği var...”diyor.

Halk Müziğinin sevilen sanatçısı Sümer Ezgü; müzik, halk oyunları, TRT yılları ve yayıncılık derken tam 25 yılı geride bıraktı. “Müziği öğrenmekle ve öğrendiklerimi uygulamakla geçti zaman ve hala da öğreniyorum” diyen sanatçı; Ege, Toros, Yörük ve Türkmen Türkülerinden oluşan yeni albümüyle 25 yıllık serüvenini tüm heyecanıyla sürdürüyor.
Her albümünde mutlaka Ege ve Akdeniz’e ait türküler yorumlayarak, ismini bu bölgelerle özdeşleştiren sanatçı, kendi tarzını hissettirdiği özel bir çalışmaya imza atmış. Sümer Ezgü’yle yeni albümünden, kültürümüze birçok konuyu konuştuk…

Burdur’da müzikle geçen çocukluğunuz, spor akademisine girmeniz, halk oyunları ve TRT… Biraz söz eder misiniz bu dönemden?
Babam köy enstitüde öğretmedi. Mandolin ve melodika almıştı bana. Müziğe böyle başladım. Babamın görevi nedeniyle 2 yılı Yunanistan Gümülcine’de geçirdik. Mandolinle türküler çalıyordum. Memlekete dair özlediğim şeyler vardı demek. Türkiye’ye dönünce de bağlamaya başladım. Halk eğitim merkezlerinde kurslara katıldım. Halk oyunları festivaliyle dünyadaki danslara ve müziklere ilgim arttı. 19 Mayıs Spor Akademisine girdim. Küçüklüğümden itibaren; spor, müzik ve resimde çok iyiydim. Ders olarak gördüğüm halk oyunlarıyla yöresel zenginliğimizin farkına vardım ve bu beni müziğe daha çok bağladı. Bu arada şansım yaver gitti. TRT’nin açtığı yetiştirilmek üzere sanatçı sınavını kazandım. TRT benim için okul oldu ve 15 yıl TRT’de çalıştım. Derlemeler yaptım. Beni ilk tanıtan türkü “İlvanlım” oldu. TRT’de çalışırken albüm yapıyordum.

Müziğinizi nasıl anlatıyorsunuz?
Otantizim vazgeçilmez bir unsur müziğimde. Kasabada büyüyen biri olarak o otantizimi çok iyi yaşadım, gördüm. O yoksa biz yokuz. O bizim kimliğimiz. Tarhana çorbası, kilim motifi, halk dansı, bir türkü, bir kemane, bir sipsi sesi… Otantik nağmeler… Bunların olması ve doğru yapılması gerekiyor.

Aynı zamanda türkülerle, halk danslarını birleştirerek yeni bir tarz yarattınız…
Halk oyunlarından geldiğim için halk oyunları ile müziğin ayrılamaz bir parça olduğunu biliyordum. TRT yıllarında, sahnede türküleri danslarla birleştirdim. Halay türküleri yaptım. Eski hocalarımdan bazıları gereksiz buldu. Ancak ben buna inanıyordum ve böyle bir tarzın başlangıcı oldu. Yaptığım figürler bizzat o türkülerin figürleriydi. Halk oyunlarının müziğin arkasında bir dekor gibi kullanılmasına karşıydım.

Ege, Toros, Yörük ve Türkmen türkülerini bir albümde toplamaya nasıl karar verdiniz?
Bütün albümlerimde Ege ve Akdeniz türküleri okudum. Uzun süredir böyle bir çalışma isteniyordu benden. 5 yıl devam etmesini düşündüğümüz Ege, Yörük, Toros ve Türkmen türkülerinden oluşan bir albüm projesi hazırladık. Orta Anadolu, Kerkük Azeri türküler, medeniyetler coğrafyası Ege, Yörüklerin yaşadığı Toroslar… Buraların çok zengin müziği var. Oysa halk müziği hep Doğu, Güneydoğu ve sonrasında da Karadeniz müziği olarak algılandı. Hepsi çok güzel

Nasıl bir çalışma oldu?
Kendi grubumla, kendi yönettiğim, kendi stüdyomda hazırladığım bir albüm oldu. Alt yapılar, ritm basları ve armonileriyle zengin. Her albümde duyamayacağınız düzenlemeler var. Bu da bizim tarzımız. Şaşırtıyor. Ama şaşırtmak demek bozmak anlamına gelmiyor. 12 eser yer alıyor albümde. Zeybekler, Silifke’ye kadar olan Yörük havaları ve Teke zortlatmaları var. Burdur, Antalya, Fethiye, Isparta ve Dinar gibi bölgelerde çok özel ritmik yapısı olan ve özel okuyuş tarzı olan Yörüklerin müzikleri bunlar.  Çok lokal ve yöre müthiş seviyor. Ayrıca, albüme konser görüntülerimizi de kaydettik. 

MÜZİĞİN AYAĞI BUGÜNE BASMALI
Sümer Ezgü’nün müzikle ilgili iki amacı var. Birincisi,  Anadolu müziğini Türkiye’de iyi icra etmek, ikincisi ise; Anadolu müziğini dünyaya açmak.  “Dünyaya kendimizi ifade etmek ilgimi çekiyor. Hiç küçümsenmeyecek bir coğrafyadayız. Melodiler, ritimler, danslar… Benim işim bunları yaşatmak, yaygınlaştırmak ve dünyaya açmak… Müzik üretiminde hem geleneği varsayıyorum hem de müziğin ayağının bugüne basması gerektiğini ve dünyaya açılması gerektiğine inanıyorum… Yaptığım TV programını her hafta başka bir yerde yapmak gibi bir planımız var. ‘Anadolu’dan Geldik Biz’ diyerek dünyayı dolaşmak istiyorum.”  Yurt dışında ortak konserler için görüşmelere devam eden Ezgü, Alman müzisyen Peter Bursch ve grubu All Star Band ile 2004 yılından bu yana konserler veriyor. Geçtiğimiz yıl da Almanya’da FİFA 2006 kapsamında düzenlenen Taraftar Şenliğine katılan sanatçı Türkçe- Almanca okuduğu türküleriyle Almanları müziğimize hayran bırakmıştı.

Anadolu’da büyümüş biri olarak kendi kültürümüzü, özümüzü korumakta ne kadar başarılıyız? Anadolu bizim mayamız. Hücrelerimizde, genlerimizde var. Eğer bu şehirleşmeyle birlikte stres, sevgisizlik, kavga, çözümsüzlük yaşanıyorsa bunu çözmek yine çıktığımız köklere uzanmaktan geçiyor. Yaşam sadece İstanbul hatta Etiler gibi düşünülüyor. Türkiye bu değil. Ülkemizin gerçekleri çok başka. Ben ısrarla başka alternatifler sunmaya çalışıyorum insanlara. Anadolu’yu gezmemiz, Türkiye’yi dolaşmamız lazım. Türkiye, Nazım Hikmet’in dediği gibi dörtnala Asya’dan Avrupa’ya uzanan kara parçası. Müthiş bir kültür coğrafyası. Turizm cenneti, insan ve sevgi cenneti… Kapalı devre yaşamamalıyız. O zaman göreceğiz ki her şey daha renkli olacak…

Türkülerin yaşadığı en büyük sorun nedir? Hiçbir folklor ürünü statik değildir. Folklor dendiğinde halk bilimi geliyor aklımıza. Bunun içinde yemekler, el sanatları, türküler, danslar, halk doktorluğu gibi her türlü geleneksel şey var. Bunlar asla aynen kalmıyor. Toplumla birlikte değişiyor. Türkülerde dinamiktir. Daima yaşar ve değişir. Bunun statik olduğunu savunanlar geri kafalı, dinamik olduğunu savunanlar dünyayı görenlerdir. Hep dinamik olduğunu savunmaya çalıştım. Tabi halk müziğinin içindeki güzellikleri kaybetmemeye çalıştım. Eskiden çeşme başında aşık olunuyordu, artık insanlar başka yerlerde aşık oluyor. Konular ve müzik anlayışı değişirken, özden kopmak ya da kopmamak gibi bir ikilem var. Halk müziğiyle uğraşanların işin klasiğini çok kavramaları gerekiyor. Türk Halk müziği çok yaygın olarak dinleniyor ve yorumlanıyor. Bu popülariteye kapılıp o rüzgardan bir yere gelmek isteyen arkadaşlarımızda çok fazla...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder