Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

14 Ocak 2011 Cuma

DOĞUKAN MANÇO



Foto:Sevcan Çarkcı

Akort Dergisi Mart-Nisan 2009 

O çocukların Barış abisi, ülkemizin kültür elçisiydi. Geride bıraktıklarıyla, ülkesi için yaptıklarıyla büyük bir değerdi. Aramızdan ayrılalı 10 yıl gibi uzun bir zaman geçti ama özlemi sevenlerinin içinde artarak büyüdü… Ani gidişi herkesi etkilemişti ama kuşkusuz en derinden etkilenen çocukları Doğukan ve Batıkan’dı. Eğitim için yurtdışına giden Manço kardeşler, geçen bu zaman diliminde birer yetişkin oldular ve bundan böyle babalarının felsefesini yeni nesile aktaracak projelerde bulunacaklar. Amerika’daki eğitimi tamamlayıp ülkesine kesin dönüş yapan Doğukan Manço; “Babam yarım kalan projelerini bizim yapmamız için bıraktı. Batıkanla en büyük hedefimiz babamın bayrağını taşımak” diyor. Tüm samimiyetiyle duygularını dergimizle paylaşan Doğukan Manço, sorularımızı yanıtladı.
Siz basında ve medyada çok görmeğimiz taraf oldunuz her zaman… Barış Manço’nun ardından 10 yıl nasıl geçti? Başı çok acılı, sonrası ise çok özlem dolu bir 10 yıldı. Kardeşim ve ben 10 yıl içinde ağır travma geçirdik. Ölmek, doğmak kadar doğal bir şey, hayatın kuralı ama biz sadece babamızı kaybetmedik, Barış Manço’yu kaybettik. Babamızın üzüntüsünü bütün sevenleriyle milyona yakın kişiyle paylaştık. Bu travmadan kolay kurtulamadık, psikolojik olarak derinden etkilendik. Zor bir 2 sene geçirdik. Bu süre içinde ailemize yoğun bir ilgi oldu. Batıkan ve bende Barış Manço’nun yadigarlarıyız. İnsanlar bize bakıp ağlamaya başladılar. Bu ilgi karşısında ne olduğumuzu şaşırdık. Çok zorlandık. Annemin ani kararıyla, kendimizi toparlamamız adına Amerika’ya eğitim amaçlı gittik. O sırada Marmara Radyo TV Gazetecilik Anadolu Teknik Lisesinde okuyordum. O okula giriş sebebim babamdır. Babamla birlikte devam edecektim. Babamı kaybettiğimde ise medyaya küstüm. Her şey vıcık vıcık olmuştu. Batıkan da bende acılı çocuklardık. Dolayısıyla geri adım atar gibi uzaklaşmamız gerekti.
Amerika’da neler yaptınız? Amerika’da olmayan bir İngilizceyle ayaklarımın üzerinde durmaya çalıştım. En büyük farkı acılarım gündeme daha az geldi. Batıkan’la birlikteydik. Lise bitirme programına gittik, bu sırada İngilizcemiz gelişti. Bu süreç içinde büyüdüm, olgunlaştım, düşünce tarzlarım değişti. Bu da benim sahip çıkmak zorunda olduğum değerleri yeniden canlandırdı. Mimarlıkla başlayıp, şehir bölge planlamadan diplomamı aldım. Batıkan da Grafik Tasarımı eğitimi alıyor. Mezun olmadan önce bir Türk radyosu kurmaya çalıştık. Florida Türk Radyosu… Çok başarılı başladı, güzel gitti. Ancak ülkeme dönmeye karar verdim.
Bu kararı vermenizde ne etkili oldu? Bir yerden sonra ülke hasreti ve babamın bir takım değerlerine sahip çıkma arzusuyla daha fazla orada duramazdım. Mutlu olamadım. Amerika’dayken aklım hep Türkiye’deydi. Dolayısıyla orayı yaşayamadım. Artık Türkiye’de olmak istiyorum. Zannedersem yola nasıl çıktıysam artık öyle devam edeceğim. Mezun olduğum bölümde çalışmayı düşünmüyorum. Hevesli değilim bu konuda. Medya da çalışmaya devam etmeyi istiyorum.  Çünkü sahip çıkmak zorunda olduğum bir isim, babam ve sürdürmek zorunda olduğum bir bayrak yarışı var. Babamın yarım kalan projelerini tamamlamak istiyoruz. Barış Manço felsefesini yeni nesillere aktarabilmek, kardeşim ve benim en büyük hedefimiz.


“3 ŞUBAT BARIŞ VE SEVGİ GÜNÜ” OLSUN İSTİYORUZ
Ne gibi projeler üzerinde çalışacaksınız? Babamın yarım kalan, Türklüğün 4 bin yıllık tarihini anlatan bir belgesel projesi var. Fakat bunun için çok ciddi bir bilgi ve deneyim gerekiyor. Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu’yla konuştum. “Neden bu projeyi yapmadınız” diye sorduğumda “bunu yapacak insan yok” dediler. İlerleyen bir tarihte o kültür ve olgunluğa erişince, yarım kalan bu projeyi gerçekleştirmek istiyorum. Buna gelinceye kadar yakın bir tarihte çok kapsamlı bir Barış Manço belgeseli yapmak istiyoruz ailece… Başka birtakım projeler daha var. Bayrağı bir şekilde devam ettireceğiz, en çok sahip çıkacak kişilerde biziz. Ayrıca, “3 Şubat Barış ve Sevgi Günü” olması yönünde bir takım çalışmalara başladık. Bunu çok istiyoruz. Barış Manço vefat ettiği gün 1,5 milyon insan vardı. Hippisinden, rockçısına, dincisine, farklı görüşlü olana kadar herkes ele ele vermişti. Barış ve Sevgi günü olmuştu. Barış Manço da bunu simgeleyen bir insan.
Geçen zamanla birlikte babanıza olan özleminiz hangi boyuta ulaştı? Yaşımın ilerlemesiyle o acıyı bastırmasını öğrendim. Diğer duyguların daha çok ortada olduğunu görmeye başladım. Çünkü acı olduğu sürece diğer duyguları biraz bastırıyordu, şimdi tam tersi olmaya başladı. Şimdi acıyı bastırıyorum. Daha artan bir sevgiye dönüştüğünü gördüm. Hüzünle değil, sevgi ve coşkuyla hatırlamayı ve bunu öyle aktarmam gerektiğini öğrendim zamanla. 3 Şubatta çok coşkulu bir anma töreni oldu. 7 yaşında çocuklar vardı. Göremeyenler bile onu tanıyor, biliyor. Ailelerinden biri gibi görüyorlar. O gün bitti ve kendimi çocuk gibi hissettim. 10.yıl anma törenleri için çok koşturdum. Çok coşkulu olarak anıldığına şahit oldum. Bunlar tatlı bir yorgunluk… Bu yorgunluğu 10–15 yıl yaşamaya razıyım. Çok güzel geldi. Özlem tabiî ki vardı ama sürekli artan bir özlem… Barış Manço Amerika’da benim her gün hayatımda vardı ama burada farklı. Çünkü herkes tanıyor. Türkiye’de olduğum sürece daha çok yaşıyorum. Babamın fiziksel olarak hala yaşadığını hissediyorum.
BARIŞ MANÇO’YA SAHİP ÇIKILMADI
Söyleşimiz boyunca babasının yolunda devam edeceklerini belirten Doğukan Manço, Barış Manço’nun vefatından sonra uğradığı haksızlığı ise şöyle anlattı: “Barış Manço 7’den 77’ye herkesi bir gördü, Türkiye’yi dünyaya dünyayı da Türkiye’ye taşıdı. Bunu kaç kişi yaptı? Japonya konserinde herkes bayrağımızı sallıyordu, Fransa en değerli unvanlarından biri olan şövalye yaptı ya da Türkmenistan pasaportunu verdi. Çok değer gördü. Ülkesi için bu kadar şey yapmış bir insanın arkasından vefatından sonra çok şeyler yazıldı, çizildi. Hak etmedi. Çok güzel anılmayı hak ediyor. Bende oğlu olarak onun hakkını aramaya çalışıyorum. Barış Manço’ya o nedenle çok fazla sahip çıkıldığını söyleyemeyeceğim. Barış Manço’nun köşkü müze oluyor ama bu 10 yılı aldı. Manço ailesi çok ciddi bir haksızlığa uğradı.  Piyanosu evinden çıkarıldı, evi satıldı, arabaları satıldı. 18-19 yaşlarında gözyaşlarım içime akıttım. Benim gücüm yetmedi ama tam kelime anlamıyla yağmalandı. Sahip çıkılmadı, annemin başvurmadığı yer kalmadı. Nitekim sonunda biz çözdük sorunu.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder