Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

8 Ocak 2011 Cumartesi

GÜLAY



Akort Dergisi Ocak-Şubat /2008
GÜLAY : “YAŞAMDAN ÖLÜME KADAR TÜRKÜNÜN İÇİNDE HERŞEY VAR…”
Türk Halk Müziğinin sevilen sesi Gülay, eğitimi nedeniyle bulunduğu Kıbrıs’tan kesin dönüş yaptı ve müzik çalışmalarına hız verdi. Sürdürdüğü bar programlarının yanı sıra geçtiğimiz aylarda TRT’de yayınlanmaya başlayan “Sıla Türküleri” adlı performans programıyla türkü severlere seslenen sanatçı, “Önceden insanlar türkü dinliyorum demeye utanıyordu. Artık, türkülerin ne kadar önemli olduğunu fark ettiler.”diyor.
TV programcılığına “Damlalar” ile başlamıştınız ve çok sevilmişti. Şimdi “Sıla Türküleri” ile ekranlardasınız. İlk yaptığım albüm “Cesaretin Var mı”ydı. Ondan sonra pop tarzında bir albüm daha yaptım sonrasında ara verdim. Televizyonda “Damlalar” adıyla Halk Müziği programı yapmaya başladım. İlk göz ağrısı, benim için ayrı bir yeri var. 2,5 yıl kadar sürdü. Performans ağırlıklıydı ve o tarzda yapılmış ilk türkü programıydı. Dekoruyla her şeyiyle çok başkaydı. Tüm ekibin her programda ağladığı bir programdı. Daha sonra TRT 1 için “Yar Dilinden” adlı bir program yaptım. Şimdi de “Sıla Türküleri” ile devam ediyorum.
Halk müziği sanatçısı Turgay Başyayla ile birlikte sunuyorsunuz programı. Nasıl bir araya geldiniz? Turgay’la eskiden tanışıyoruz. Tesadüfi bir şekilde onun olduğunu öğrendim programda. Daha güzel ve renkli geçiyor program. Benim daha önce yaptığım programların özelliği, amatör seslerinde çıkabilmesiydi. Bu programda da buna benzer bir şeyler yapacağız. Yurtdışından konuklarımız olacak. Performans ağırlıklı olması hoş.
Türkülerin ne gibi yeri var yaşamınızda? Yaşamın kendisi zaten türküler. Doğumdan ölüme kadar her şeyi bulabiliyorsunuz içinde. Aradaki ilişkiyi bize anlatan ve sağlayan çok güzel bir köprü oluşturuyor. TRT ile büyüdük biz. Televizyondan ziyade evde radyo dinlenirdi. Arnavut kökenli büyük bir aileyiz. Sabah radyo sesiyle uyanırdım. Türküler çalardı. Dayımın çok ciddi bir plak arşivi vardı. Pikapları vardı ve koleksiyonu çok zengindi. Repertuvarımın geniş olmasında onun da çok büyük etkisi var. Çok fazla plak dinlemiş oldum. TRT’nin çok etkisi var birde.
Neler katıyorsunuz türküleri yorumlarken? Benimki aslında şizofrenik bir durum. Türkü söylerken; her okuduğum türkünün içine girip, o kişinin kendisi oluyorum. Türkünün içindeki insan olmazsanız, hissetmezseniz söylenemez herhalde. Yaşamak lazım.
Hüzünlü olduğunuz söylenir hep… Hüznü çok seviyorum. Hüzün benim öteki yüzüm derim hep. Bunu her zaman söylerim. Ama bu sadece şarkı söylerken böyle... Gündelik yaşantımda komik biriyim. Eğlenceli ve komik bir kadın olduğumu söylerler. Eşimle (TRT tar sanatçısı Mirza Başara) bir arada çok eğleniyoruz. Bazen ona “emekli olda, kendi komedi dizimizi çekelim beraber” diyorum. Hiç belli olmaz, yapabilirim böyle bir şey.. Kızım da çok komik aslında. Gerçi klarnet öğrencisi ama tiyatroda kendisini geliştirmesini çok isterim.
Sizi derinden etkileyen türkü hangisi? “Kırmızı Gül” çok etkiliyor. Çok acıklı bir hikayesi var: Askere giden bir genç bir delikanlı var. Annesi, askerden döneceği gün oğlunu tren istasyonunda bekliyor. Herkes geliyor, fakat çocuğu gelmiyor. Kadın büyük bir üzüntüyle eve dönüyor. Yorganın altından sesler duyuyor ve silahı çekip vuruyor. Gelininin başka biriyle olduğunu düşünüyor ve öğreniyor ki oğlu ondan önce gelmiş eve… Gelinini ve oğlunu öldürüyor.  Yaşanmış bir hikayesi var. Manda yuva yapmış söğüt dalına da mesala çok eğlenceli bir türkü olmasına rağmen, aslında doğumu anlatan bir türkü. Yavrusunu sinek kapmış dediği, çamurda sinekler konması… Sinek kaplamış demek aslında. İncelemek lazım türküleri, çok ciddi bir yaşam var içinde. Doğanın kendisi var; sadece aşk, meşk değil. Doğum da var, ölümde… Tüm güzellikler var türkülerde, en esprilisinde bile…
 “TÜRKÜLERLE İÇİME YERLEŞMİŞ NEFESLER VAR”
Kendine ait birçok şarkısı var Gülay’ın… Aşktan beslendiğini söylüyor. Ama bu aşk iki insan arasında yaşanan aşktan ibaret değil. Var oluşa duyduğu aşkla bağlantılı… “İnsan her aşık olduğunda yaradanı arar. Çok ilahi bir sevgi… Bütün sevgililerin gözünde onu görmeye çalışır. Aşk, gerçekte o olmadığını anladığında biter bence. Bir sürü insanın hayatını düşünüyorum. Yaşananları düşünüyorum. Türkülerde olduğu gibi. Bugüne kadar söylediğim türkülerde o kadar çok içime yerleşmiş nefesler var ki. Birer birer onların dışarı çıkması belki… Bir sürü kaynak var aslında, attığınız her adımda birçok şeyle karşılaşıyorsunuz. Sadece kendinizi yazmıyorsunuz, başkaları da çok önemli.
Son olarak geçtiğimiz yıl anonim türkülerden oluşan bir albüm yayınladınız. Var mı şuanda yeni bir albüm hazırlığı? Benim zaman zaman arkadaşlarımın albümlerine okuduğum şarkılar oluyor. Sadece türküler değil, bestelerde oluyor. Tunay Bozyiğit, “Seyduna Türküleri” serisi çıkarmıştı. Onun albümüne söylediğim bir beste vardı. “İstanbul Ağlıyor” adında... Konserlere gittikçe inanılmaz bir talep olduğunu gördük. Bizde klip çektik. Albümümüze koyduk, yeniden piyasaya süreceğiz albümü “İstanbul Ağlıyor” ilavesiyle. Bunun gidişatını gördükten sonra bir albüm yapmayı planlıyorum. Pop albüm olacak, kendi bestelerimin ağırlık kazandığı… Korsan ve MP3’ler yüzünden aslında çok elverişli bir dönem değil ama ne kadar ara verebilirsiniz ki…
İCRA BÜYÜK SORUN
Korsan ve MP3’ün yanı sıra müzik dünyasının en önemli sorunu icra, Gülay’a göre… Öyle ki artık kulaklarını tıkadığını söylüyor: “Keşke kendini bilen insanlar olsa da insanlar haddini aşan şeyler yapmasalar. Bakıyorum artık kulaklarımı tıkıyorum. İnsan şarkı söylemeyi bilmiyorsa söylememeli. Sadece para kazanmak için yapılıyor ama buna bir talepte var aynı zamanda. Çok ciddi bir kültür eksikliği var aslında maalesef. Bana göre en büyük sorun söylenemeyen, icra edilemeyen şarkıların, türkülerin harcanması ve deforme edilmesi…”
Yurtdışına yönelik olarak yapmayı planladığınız bir projenizin olduğunu okumuştum bir röportajınızda… Nedir bu proje? Klasik Batı müziği eğitimi aldım. Doğu Akdeniz Üniversitesi kompozisyon bölümü mezunuyum. Kafamda sentezlenen bir alt yapı olabilir, senfonik bir caz karşımı olabilir. Üstü tamamen etnik bir vokalle tamamlanabilecek çok lezzetli bir albüm olması çok güzel olurdu ama Türkiye böyle bir şeye ne kadar hazır bilinmez. Albüm yaptığımızda hit parça aradığımız bir dönemdeyiz. Bu bahsettiğim albümü yurtdışı için düşünüyorum. Yabancı insanların türkülere bakışları çok farklı. Etnik müzik festivali için İspanyollara verdiğim bir konser olmuştu. Oradaki tepkiler çok iyiydi. En son burada yaşadığım bir olay, beni çok etkiledi. Çalıştığımız bara Hollanda’dan bir lisenin müdürü geldi. TRT’deki programları izlemiş, Türkçe öğrenmeye başlamış. Bara geldi, bizimle Türkçe konuştu. “Bülbülüm Altın Kafeste”,  “Çalın Davulları” gibi kaliteli isteklerle geldi. Ben çok gururlandım. Sunabilmek lazım, öyle bir fırsat geçerse elimize gerçekten çok iyi yerlere gelecek.
Tanıtım açısından türkülerin İngilizce söylenmesi ne kadar doğru sizce, Sertab Erener böyle bir çalışmada bulundu örneğin… Bana doğru gelmiyor başka dilde yapılması… Çünkü adı üstünde… Nabza göre şerbet verdiğinizde olmaz, ters teper. Zaten onların bildiği bir şeyi onlara satmaya gerek yok. O türküler zaten kendi içindeki şiveleriyle güzel. Özel kelimeler var, yörelere ait… Örneğin ferik diyoruz, tavuk demiyoruz. Türkünün içinde böyle geçiyor. Zaten birebir çeviri yapmak çok zor. Her şeyi orijinal sunmalıyız. Türküler, halkların yüreklerinden öyle çıkıp, öyle koptular. Siz bunu yaparsanız, binlerce yıllık kültür üzerinde tepinmiş olursunuz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder