Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

23 Ocak 2011 Pazar

ERDİNÇ ŞENYAYLAR

Foto: Sevcan Çarkcı

Akort Dergisi Temmuz-Ağustos/2009

ÜLKEMİZDE GİTAR DENİNCE AKLA İLK ONUN ADI GELİYOR: ERDİNÇ ŞENYAYLAR
Erdinç Şenyaylar, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi stüdyo müzisyenlerinden… Gitarıyla hemen hemen çalmadığı sanatçı yok. Son yıllarda ise Nilüfer ve Sezen Aksu gibi dev isimlerin konserlerine çıktığı bir gitarist.  “Şenyaylar” müzisyenlik geleneğini diğer aile fertleriyle birlikte bugünlere taşıdı. Başarısının sırrını ise; iki kelimeyle açıklıyor: “Çok çalışmak…”  
Şenyaylar ailesini müzik dünyası çok yakından tanıyor… Ailenin 3. kuşak ferdi olarak kardeşleriniz Özcan Şenyaylar ve Reşat Şenyaylar ile birlikte bu geleneği sürdürüyorsunuz. Dedemiz(İlyas Şenyaylar) klarnet çalıyordu. Selanik’ten buraya yerleşmişiz. Burada babamız (Mehmet Şenyaylar), amcamlarımız (Orhan Şenyaylar, Ramazan Şenyaylar, Yılmaz Şenyaylar) ve dayımız (Yılmaz Şallıel) birçok ünlüye çalıyor. Müzisyen patronu oluyorlar. Derken bize doğru akıyor. Onlardan biraz miras bu müzik zenginliği... Onlar okula gitmemişler ama üniversite bitirmiş gibi bir hayat görüşleri vardı. Bakış açıları çok farklıydı. Babam özellikle stüdyo müzisyenliğinde hataya tahammülü olmayan tanıdığım tek insandır. Babamdan ben bunu gördüm. Onunla çalıştığımda çok zorlanırdım. Hata kabul etmezdi.
Nasıl başladınız gitar çalmaya? Benim ilkokuldayken müzikle alakam yoktu. Babamın çaldığı enstrümanları kurcalıyordum. Ortaokula başlarken, konservatuvar imtihanlarına yazıldım. İlk aşamasını kazandım, ikinci aşamasını kaybettim. Bize bakış açıları yanlıştı. Babam ve amcamlar çok iyi müzisyen olduklarından taraflı bir tavırla yaklaştılar. Bu benim hep içimde kaldı. Müziği çok seviyordum. Yıllar sonra babam gitar çalmamı istedi. Babam çok iyi ud çalıyordu. “Biz kapıkuleye kadar gidebiliyoruz. Sen gitar çalarsan dünyanın her yeri sana açık olur” dedi. Klasik gitar ustası Raffi Arslanyan’dan ders aldım. Sonrasında gitarist oldum.
Piyasaya girdiğinizde 24 yaşındaymışsınız. Gitara 15 yaşında başladım. Askerden önce klasik gitar çalıyordum. Babamın çaldıklarına da bakıyordum. Asker dönüşü stüdyo müzisyenliğine başladım. O dönem arabesk müzik çok öndeydi. Emrah’a da çaldım, İbrahim Tatlıses’e de çaldım. Çalmadığım kimse yok. 1992’de Nilüfer’le tanıştım ve tarz olarak değişti. Alt yapımda da klasik müzik olduğu ve benim daha çok hoşuma gittiği için pop müzikle devam ediyorum. Nilüfer, Sezen Aksu, Ajda Pekkan; eski, yeni nesil hepsine çaldım. Sürekli sahnede çalıştığım ise; Nilüfer ve Sezen Aksu oldu.
Sizin geliştirdiğiniz bir çalma tarzı var mı, örneğin parmağınızı pena olarak kullanıyormuşsunuz. Evet. Pena bulamıyordum, ya da kayboluyordu bir şekilde. Bende baş parmağımı pena olarak kullanıyordum. Sonrasında bu çok gelişti. Hem hız olarak hem de istediğim volümü bu şekilde yakalayabiliyorum. Evimizde babam çok fazla çalmazdı ama çaldıklarını çok takip ederdim. Onun çalışı beni çok etkiliyordu. Alaturka duyduğum sesler zaten zihnimde, klasik müzik üzerine de sağlam bir alt yapım var. Bu sentezle bir stil ortaya çıktı. Sağlam daha güçlenmiş bir teknikle. Klasik çaldığında; caz da çalabilirsin, rock da çalabilirsin, hatta en iyi caz rock çalan gitaristlerin alt yapılarında klasik vardır. Benim beslendiğim klasik…
Yolundan gittiğiniz müzisyenler oldu mu?   Onlarla büyüdüm denilebilir. John Mclaughlin, Paco de Lucia gibi..Çok takdir ettiğim gitaristler, söz bulamıyorum. Onlarla yetiştim, onları kendime örnek aldım.
GİTARIMIN ÜZERİNİ ÖRTERDİM
Başka çaldığınız enstrüman var mı? Ud, keman ve biraz bağlama çalıyorum. Telli olan ne varsa hakkından geliyorum. Gönlümden geldiğince çalıyorum. Nota fark etmiyor. Bilmeden de grafik olarak takip ederim ve bunda da hep başarılı oldum. Ama gitarın benim için ayrı.
Nasıl bir yeri var hayatınızda? Gitarı çok seviyorum. Yeni öğrenmeye başladığım dönemlerde benim gitarımın bir koltuğu vardı. Oraya kimse oturmazdı. Oradan kimse kaldıramazdı. O da bir canlı gibiydi benim için. Geceleri üzerini örterdim. Sanki üşüyecek diye düşünürdüm. Birine aşık olmak gibi… Tutku gibi. Aldığım gitarları satamıyorum. Değiştirmek istesem bile ya da üzerine yeni bir şey alsam bile eski gitarımı satamıyorum. Bir bağ oluşuyor. Elektro gitar, çelik telli gitar, perdesiz gitar, ud gibi 30 enstrümanım var. Onlarla bir ev alabilirsiniz.
Bireysel olarak neden şimdiye kadar bir çalışmada bulunmadınız? Zamanında birine bir şey yaptım ama bir teşekkürünü bile görmediğim için o zamanki anlayışa göre plakçıları suçladım. O nedenle kendimi teslim etmedim. Şimdi o eski anlayış kalktı, çok daha iyi firmalar var. Eşim Aylin Vatankoç’a Türk Müziği albümü hazırlıyorum. “Bir Şarkısın Sen” programında hocalık yapıyor. Sonrasında da kendi projelerimi gerçekleştireceğim. Kendi içimden geldiğince bir albüm yapmak istiyorum. Kendime ait bestelerim var.
DOĞRU EĞİTİM VE KABİLİYET
Bu işin ustası olarak kabul ediliyorsunuz. Bu noktaya ulaşmanızda neler etkili oldu? Ne iş yaparsanız yapın öncelikle sevmeniz lazım. Çok sevdiğinizde hiçbir engel tanımıyorsunuz. İsterseniz parmaklarınız kısacık olsun, mutlaka hakkından geliyorsunuz. Doğru bir eğitim olması gerekiyor. Ben okuluna gitmedim ama Raffi Arslanyan’dan ders aldım. Hasta ve doktoru olarak düşünüyorum. Doğru reçeteler verdi bana ve bende doğru yönde çalıştım. Bu işin sırrı da doğru eğitim ve kabiliyet, yetenek… İkisi birleştiğinde başarı geliyor.
Birçok genç hayatının bir döneminde gitar çalma isteği taşıyor. Bir hevesle başlıyorlar ancak güç isteyen bir enstrüman. Çalışmak lazım. Günde 2 saat çalışırsan bir şeyler olursun ama günde 7 saat çalışırsan çok acayip şeyler olursun. Sabır ve çok çalışmak gerekiyor. Ben günde 14 saat falan çalışıyordum. Benim isteklerime cevap veriyor, aradan bir gün bile geçse bir hareketle farkına varıyorsun.



.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder