Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

23 Ocak 2011 Pazar

FİKRET KIZILOK


Akort Dergisi Eylül-Ekim/ 2009

ÖLÜMÜNÜN 8.YILINDA;
ANADOLU’NUN KENT SOYLU OZANINI SAYGIYLA ANIYORUZ…

Gizem yüklü kişiliğinde Kızılok’u ancak ürettiği bestelerinden tanıyabilmek mümkündü. Bir gün geldi gerek duydu kişiliğini açıklamaya... Ve bakın neler demişti o gün…
“Şarkılarımı kendim yazdım; düşündüm, besteledim, çaldım ve söyledim. Bu bütünlüğe inandım. 13 altın plağım oldu. ‘Meşhur’luğun bir hastalık olduğunu bilerek ortalıkta fazla görünmedim. Aşk mektuplarımı başkasına yazdırmadım. Soldan doğdum, soldan uyandım, solda oturdum, insan olmanın haysiyetini solda buldum. ‘Sonsuza doğru’ buluşmak üzere diyalektiğe ve ölüme inanmışım…”

Şüphesiz Kızılok, günümüz müzik coğrafyasında yokluğu fazlasıyla hissedilen sanatçıların başında geliyor. 60 kuşağının ülkemize kazandırdığı usta sanatçı; Barış Manço, Cem Karaca ve Erkin Koray ile birlikte müzik tarihimizin dört kare asından biri ve yaptığı deneysel çalışmalarla, bıraktığı izler hiçbir zaman silinmeyecek.
İçinde bulunduğu sistemi sorgulayan bir yaradılışa sahip olan Kızılok, kısacık hayatı boyunca hala aynı tatla dinlenen birçok şarkıya imza attı. “Söyle Sazım”, “Vurulmuşum”, “Haberin Var mı?”, “Demirbaş”, “Bu Kalp Seni Unutur mu?”, “Zaman Zaman” ve daha niceleri...
Galatasaray Lisesinde başladığı müzik yaşamı Cahit Oben orkestrasıyla şekillenmeye başlayan sanatçı, Batılıydı ama yüzü hep Anadolu’ya dönüktü. Bu sevgisi öyle büyüktü ki, yaşadığı dönemin koşullarına rağmen; Anadolu’nun yolunu tutmuş, Türk Halk Müziğinin gelmiş geçmiş en büyük ozanlarından Aşık Veysel’i ziyaret etmiş ve sonrasında türküleri Batı müziğiyle sentezlemişti.”Yumma Gözün Kör Gibi” ve “Söyle Sazım” adlı plakları bu dönemin ürünüydü ve Kızılok ilk çıkışını yapmıştı böylece…70’li yıllarda hem batı, hem doğu tınılarıyla bütünleştirdiği müziği; şimdilerde yeni yeni anlaşılmaya başlanan world müziğin bir temelini oluşturuyordu belki de.
Sanatçının bu dönemde bestelediği bir Ahmed Arif şiiri “Vurulmuşum” da müzikal kariyerinde önemli bir dönüm noktası olarak yerini almıştı. Aynı zamanda Karacaoğlan, Mahsuni Şerif ve Nazım Hikmet’in şiirlerini besteleyen sanatçının, 13’ü altın birçok plağı yayınlamıştı bu dönemde. Ardından müziğe bir süre ara verse de, popüler müzik tarihinin önemli albümleri arasına giren “Zaman Zaman” ile tekrar yola devam etmişti. 80’li yıllarda kurduğu “Çekirdek Sanat Evi” nde özgün çalışan müzikçi arkadaşlarıyla çeşitli denemeler gerçekleştirmişti. Bu canlı kayıt (unplugged) stüdyosunda bir araya geldiği isimlerden ilk akla geleni de beraber birçok şarkıya imza attığı Bülent Ortaçgildi.
Asıl mesleği diş hekimliği olan Kızılok, ülke müziğine yön vermiş müzisyenlerdendi. İlklerinden taviz vermeyen, cesur bir yanı vardı. Medyadan uzaktı. İçinde olduğu düzene ve sisteme karşı söyleyeceklerini hep şarkılarıyla ifade etmişti. Tıpkı “Demirbaş”ta olduğu gibi. 90’lı yılların ortasında yazar Deniz Som ile birlikte hazırladığı “Demirbaş” adlı bir kitap-kaset çalışması; 80’li yıllardan sonra ülkenin sosyal, siyasal, ekonomik ve politik değişiminin bir yansıması olmuştu aslında. Kızılok, çalışmasının önsözünde işin özünü şöyle anlatıyordu:

 “Ortaokuldaydım. Anacığım yaş günümde bir kitap hediye etmişti Thomas Pain’ nin “İnsan Hakları”...
       Tam hakkımı hukukumu düşünürken, lisedeki felsefe hocam kaygılarımı yerinde bulacak ki bana ikinci bir kitap hediye etti; “Devlet”...
       Eflatun’u bu kitabını yazdığından 2400 kisur yıl sonra okumuş oldum.
       Benden 35 sene sonra da Evren...
       Okumuştu da ne olmuştu?
       Zaten olanlar daha önce başlamamışmıydı?İslamköyde doğan “Çoban Sülü” adıyla maruf zeki bir köylü çocuğu okumayı öğrenmiş, kahvedeki gazeteleri istediği gibi mealen anlatıp köylüleri şaşırtmıyor muydu?
       Seneler geçmiş Sülü büyümüştü.Ama zaman durmuş izafi bir koordinat hayatımıa tanjant girmişti.Toplum yapımız derinden etkilenmiş;kadın erkek,çoluk çocuk, zenfin fukara, asker sivil, şoför, esnaf, işçi, köylü, memur, emekli, kuzeyden güneye, doğudan batıya dünya bir yanda, biz bir yanda kalakalmıştık.
       Kalmıştık da neden kalmıştık yani?
       Zaten tıp bilimi genetik olarak insanların yüzde ellisi normalin altında bir zekada kabul etmiyor muydu? Diğer yüzde otuzu da radyo tv dalgalarının gaipten geldiğini varsayarak yaşamıyor muydu? Geri kalanı da demokratik bir şekilde yamyamlara yem olmayacak mıydı?
       Peki zaman taş gibi durdukça benim bu şarkılarımı yapmamın anlamı ne olabilirdi ki?
       Dün dündü bugün yarın mı olacaktı?
       Baki kalan bu kubbede sadece “DEMİRBAŞ” lar kalmayacak mıydı?”

Son yıllarını Bodrumdaki teknesinde geçirmişti Kızılok. Çoğu insanın yakından bildiği bir deniz tutkusu vardı. Birçok şarkı ve yapıtı da burada çıkmıştı. Şimdilerde büyük bir özlemle dinlenen şarkılar… 22 Eylül 2001 yılında uzun süredir rahatsızlığını çektiği kalp yetmezliği nedeniyle aramızdan ayrılan Kızılok, yaşamı boyunca muhalif tavrını korumayı başaran ender sanatçılardan biriydi. Fikret Kızılok, şarkılarıyla bizlerle olmaya devam edecek…

FİKRET KIZILOK DİSKOGRAFİSİ
PLAKLARI
Cahit Oben 4
  • 1965: I Wanna Be Your Man / 36 24 36
  • 1965: Silifke'nin Yoğurdu / Hereke
  • 1965: Makaram Sarı Bağlar / Halime
Fikret Kızılok ve Üç Veliaht
  • 1965: Belle Marie / Kız Ayşe
Fikret Kızılok
  • 1966: Ay Osman - Sevgilim / Colours - Baby
  • 1969: Uzun İnce Bir Yoldayım / Benim Aşkım Beni Geçti
  • 1970: Yağmur Olsam / Yumma Gözün Kör Gibi
  • 1970: Söyle Sazım / Güzel Ne Güzel Olmuşsun
  • 1971: Vurulmuşum / Emmo
  • 1971: Gün Ola Devran Döne / Anadolu'yum
  • 1972: Leylim Leylim (Kara Tren) / Gözlerinden Bellidir
  • 1973: Köroğlu Dağları / Tutamadım Ellerini
  • 1973: Bacın Önde Ben Arkada / Koyverdin Gittin Beni
  • 1975: Anadolu'yum '75 / Darağacı
  • 1976: Biz Yanarız / Sen Bir Ceylan Olsan
Fikret Kızılok ve Tehlikeli Madde
  • 1974: Aşkın Olmadığı Yerde / İnsan mıyım Mahluk muyum Ot muyum
  • 1974: Haberin Var mı / Kör Pencere / Ay Battı
ALBÜMLERİ
Solo Albümler:
Fikret Kızılok ve Bülent Ortaçgil
  • 1985: Biz Şarkılarımızı...
  • 1986: Pencere Önü Çiçeği
Kitaplı Kasetler:
  • 1995: Demirbaş
  • 1996: Vurulduk Ey Halkım...
  • 1999: Bir Devrimcinin Güncesi


Fikret Kızılok’u Dostları Anlatıyor…


ARDA USKAN: “SİVRİALAN KÖYÜNÜN YOLUNU TUTTUK..”

20’li yaşlarda tanışmıştık. İlk gazeteciliğe başladığım yıllarda, o da ilk plağını yapıyordu. Cahit Oben Orkestrasında gitar çalıyordu, şarkı söylüyordu. Çok beğenmiştim. O dönemlerde arkadaşlığımız ilerledi. İkimizde çok gençtik. O dönemde ben Aşık Veysel ile röportaj yapmak istiyordum. Fikret de türküleri söylemek için izin almak istiyordu.  Beraber Sivas’ın Siviralan köyüne gittik. Saçlarım uzun olduğundan, yolda otobüsten inerken yüzümüze tükürdüler. Sivas’ın sokaklarında tükürük yemişliğimiz vardır beraber.
Aşık Veysel’in yanına gittiğimizde, türküyü okumak için izin istediğini belirtti. 2 şarkısını Aşık Veysel’e çaldı. Çok beğendi. Fikret, Sayan Plaktan telif hakkı almıştı. O yıllara göre telifin konuşuluyor olması çok önemli bir şey. Şirket, Aşık Veysel’in şarkıları için 25 Lira vermişti Fikret’e.  “Aşık Baba, ben bunun için şirketten para aldım. Kusura bakma çok fazla olamadı ama..” dedi. O da “Oğlum sen o parayı al, gazoz parası yaparsın. Kullan şarkılarımı güzel söylüyorsun” dedi. 2 gece kaldık orada... O gitar çalıyordu, ben röportaj yapıyordum. Köy eviydi ve bir gece içeri öküz girmişti.
Aşık Veysel’in sazının telleri arasındaki mesafenin farklı olduğunu söylerlerdi. Aşık Veysel odada yokken, Fikret eline büyük bir dosya kağıdı aldı. Sapın arasına kağıdı koydu. Üzerini de kurşun kalemle çizdi. Tel aralıkları kağıda geçmiş oldu. Döndükten sonrada sazını o aralıklara göre uygulamıştı.
Kalamış’ta Todori adlı meyhanede ünlü şairlerin, alaturka bestecilerin oturduğu masalar vardı. İsimleri yazardı masalarda. Yanılmıyorsam Selahattin Pınar’ın masasında otururdu hep. Gitarını getirirdi. Akşamları hem içerdik, hem de gitar çalar, şarkı söylerdi. Bütün meyhanedekilere bedava konser verirdi.
Son dönemlerde çok fazla birlikte değildik. Çok da iyi bir diş hekimiydi. Kızıltoprak da yeri vardı. Zaman zaman Bodrum’da buluşuyorduk. Batı müziğiyle çok güzel sentez yaptı. Ondan öncekiler türküleri orkestrayla söylerlerdi. Fikret ise; hem Batı müziği, hem de Türk Halk Müziğinin bir sentezini yapmıştı. Müziğinin farkı buydu. “Why High One Why” diye bir şarkısı vardı. Müthiş eleştirel bir şarkıydı. Rock&Roll gibi bir şeydi ama o şarkı da bile akustik enstrümanlarla çalışırdı. Çekirdek Sanat Evinde Bülent Ortaçgille çalışmalar yapmıştı. Bülent Ecevit ziyaretine gelmişti. Fikret, cesurdu. Bir şarkının tutması için hiç şarkı yapmadı. Popüler olma kaygısı yoktu. Gözü karaydı, istediği şeyleri yaptı hep. Kimisi tuttu, kimisini de hiç kimse bilmiyor.  

LEMAN SAM : “YALANLARA VE MASKELERE KARŞI OLAN BİR İNSANDI”
Türkiye’de balat tarzı müziğin öncüsü oldu. Müzik yelpazesi çok genişti. Rock da yapıyordu. Ben onu ilk müziğe başladığı zamanlarda değil, daha sonrasında tanıdım. Siyasi ve sosyal yapısı, duruşu, dünyaya bakışı, dünya görüşü benimle çok paralel olan bir insandı. O nedenle bana her zaman çok saygın gelmiştir. Müzikalitesine de çok güvenirim.  Müzik yapmak için insanın iç dünyasının çok zengin olması gerekiyor. Ben Fikret’in bu konuda iç dünyasının çok sağlam ve derin olduğuna inanıyorum. Yaptığı hiçbir şarkısı boş değildir. Türkçe sözlü müziğin bence duayenlerinden ve yabancı şarkılara söz yazıp söylemenin dışında Türkçe şarkı söylemenin zevkine vardıran bir insandır Fikret. Onu dinlediğiniz zaman Türkçe söylemek istersiniz. Böyle bir etki bırakır. Şarkıları insanın içine işler ve yıllarca onu atamazsanız. Ben “Gönül”ü ilk dinlediğimde “albümüme koyacağım” dedim ve albümün çıkış parçası olarak “Gönül”ü seçtim. Bana “Yanlış yapıyorsun. Bu şarkıyı Fikret Kızılok söyledi, Sibel Sezal söyledi. Parça eskidi” dediler. Bende “Bu şarkı eskimez, bu şarkıyı kitlelere duyurmak istiyorum” dedim. Ve gerçektende “Gönül” çok ses getirdi. Sözleri Fikret’indir, bestesi Özkan Samioğluna aittir. Yanlış biliyorlar aslında ama çok güzel bir kombinasyon. Gerek duygusal, gerekse siyasal açıdan Fikret’in yaptığı şarkıların hiçbiri boş değildir. Kendisiyle uzun süreli bir dostluk yapamadım, Bülent Ortaçgil vasıtasıyla tanıdım. Zaman yetmedi, onu erken kaybettik. Son zamanlarıydı ve kızgınlıklar içersindeydi. Gerek siyasi hayata, gerekse müzik piyasasının gittiği yöne karşı..Bunun acısını içinde çok fazla hissedebilen bir insandı. Yalanlara, maskelere çok karşı bir insandı. Onun için çok öfkeliydi. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Benim ruhum en çok iki besteciyle uyuştu. Biri Fikret Kızılok, diğeri Vedat Sakman’dır. Yeni albümüme de 2 ya da 3 Fikret Kızılok bestesi koyacağım.

FUAT GÜNER:
Sevgili Fikret KIZILOK dostuma;
Çocukluk arkadaşım, Türkiye’nin çok değerli besteci, söz yazarı ve yorumcusu olarak, yaptığın birçok plak ve konserle tüm müzik severlerin kalbinde özel bir yerin oldu her zaman. Bana verdiğin şarkı sözleriyle bir çok beste yapmama sebep olduğun için ne kadar  teşekkür etsem azdır. Feneryolundaki evinde ve stüdyonda gerçekleştirdiğin o güzelim şarkıların ilk halini bana dinlettiğin günleri hatırlıyorum. Birlikte mutfağında gitarlarımızla yaptığımız muhabbet ve müzikleri özlüyorum. Vespa motorsikletinle beni gezdirdiğin günlerden Barış Manço ile yaptığımız konserlerden, kıkırdamalarımızdan geriye hatıralar kaldı. Neredesin dostum? Seni çok özlüyoruz, teknende geçirdiğimiz saatlere; Bodrum da, Ölüdeniz de geçirdiğimiz gecelerin tadına bir daha nasıl varırım bilmiyorum. Etrafta pek gözükmeyi sevmezdin. Yaratıcılık ve söz yazarlığı konusunda yeteneğin ve özelliğin seni sadece halkın değil, müzisyenlerinde taktirini kazanan bir sanatçı yaptı. Bu arada unutmadan geçmeyelim sadece sanatçı değil, aynı zamanda başarılı bir diş hekimiydin. Suadiyedeki küçük evde verdiğin konserler hala hafızamda, ne güzel günlerdi. Beraber müzik yapardık, sohbet ederdik, frankofonluğumuzla dalga geçer çok gülerdik. Dişlerimde sana emanetti. Dişlerim sağlam ama, sen yoksun. Bu yoğun duygu ve çalışma içinde kalbini yordun(gerçi bende by-pass geçirdim ya) ve birçok güzelliğe imza atacakken, kalbim şarkısını da yapmış olmana rağmen. Kendini bizim kalbimizde bırakıp, kalbinin seni yarı yolda terk etmesine izin verdin. Neler yaşadığını, neler hissettiğini çok iyi biliyorum. Şimdi senin başarını ve özelliğini oğlun Yağmur da görüyorum çok iyi bir fotoğraf sanatçısı oldu. Belki anlatacak çok şey var. Ama bir sayfaya ancak bu kadarı sığıyor. Seni unutmayacak olan ve seven dostun...

SAKIN GELME  (Söz: Fikret Kızılok Müzik: Fuat Güner)
Sakin Gelme Sözlerim Kayıp
Ayıp Ediyorum Kendime
Bir Sizi Var İçimde… Ölesim Tuttu
Yaşıyorum Gürül Gürül Kaç Gündür
Uyku Tutmuyor Sakin Gelme

Sakin Gelme Hazır Değilim
Deliyim Kaç Gündür
Lodosum Tuttu
Poyrazım Soğuk

Sakin Gelme Dönesim Yok
Çok Uzaktayım Çok
Bir Şarki Var Aklımda
Söylemesi Ayıp
 Sözleri Kayip

BÜLENT ORTAÇGİL: “HEM İŞ HEM DE ŞARKI ORTAĞIMDI”  
Fikret’le ben 1984 yılında tanıştık. Onun açmış olduğu Çekirdek Sanat Evindeki faaliyetlerine katıldım. Onunla beraber Çekirdek’te 1-2 albüm yaptık. Resitaller verdik, birlikte şarkı yazdık. Hem iş ortaklığı yaptım, hem de şarkı ortaklığı yaptım. Uzunca bir dönem, 1990 yılına kadar birlikte şarkı ürettik. O yıllar içinde eşimden çok Fikret’i gördüm. Çok yakın dostumdu. Sürekli beraberdik, kayıt yapardık. Farklı biriydi. Fikret’in sözel dünyası çok kuvvetliydi. Melodik olarak Batı Anadolu tınılarını severdi. Okumuş, okuduğu şeylerden birtakım şeyler çıkarmış ve ona inanan, onun gibi yaşayan ve şarkılarını söylemeye çalışan biriydi. Çok sivri dilli, keskin sözler yazabilen biriydi. Uzunca süre birçok şey paylaştık onunla, birçok anımız var. Bunlardan ilk aklıma gelen Fikret’in evinin mutfağında iki günde 10’a yakın çocuk şarkısı yazmamızdır. Bu birlikteliğimizin verimi hakkında bir fikir verebilir. Birbirimizi tamamlıyorduk. Benim yapamadıklarımı o yapıyordu, onun yapamadıklarını ben yapıyordum daha çabuk olarak. Mesala, Fikret çabuk söz yazıyordu, ben çabuk müzik düşünebiliyordum ve o nedenle eksiklikler kapanıyordu. Eğer ikimizde ikna olmuşsak, farklı şeyler çıkıyordu ortaya. Sivri dilinin dışında, insanların pek bilmediği bir tarafı da çok iyi bir sofra adamı olmasıydı. Çok iyi bir yemek adamıydı. Ondan bir sürü şey öğrendim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder