Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

8 Ocak 2011 Cumartesi

GÜRER AYKAL

Foto:Sevcan Çarkcı

Akort Dergisi Ocak-Şubat /2008
Dünyaca ünlü orkestra şefimiz Gürer Aykal’dan Türkiye üzerine görüşler: “TÜRKİYE AYDIN BİR ÜLKEDİR”
Ülkemizde yasayla atanan ilk Türk orkestra şefi unvanını almış Gürer Aykal: “Çok sesliliği kavrayan insanlar, demokrasiyi kavramış olur ve yoz döngüden kurtulur…”diyor. Bu önemli görüşe ekledikleri ise, her kesimden vatandaşımızı yakından ilgilendiriyor.
“Orkestra şefi; bir eseri iyice çalışan, özümseyen, kendi benliğiyle benzeştiren sonrada bugüne kadar edindiği kültür ve bilgiler doğrultusunda onu orkestradan alan kişidir. Dünyada orkestra şefliğini, elini kolunu sallayan bir adam olarak görürler. Basit bir meslek gibi kabul edilir. Oysa; orkestra şefi, yazılmış bir eseri yaşama getiren kişidir.” bu sözler ülkemizde ve yurtdışında yönettiği sayısız orkestrayla başarı ve ün kazanmış olan Gürer Aykal’a ait… Londra Filarmoni Orkestrası, Ankara Oda Orkestrası ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'yla Bach, Mozart, Çaykovski, Elgar, Erkin ve Saygun gibi bestecilerin yapıtlarını kaydeden ve neredeyse tüm Avrupa ülkeleriyle, Rusya ve Güney Amerika'da konserler yöneten Aykal, yaptığımız söyleşide çoksesliliğin çağdaşlığın bir göstergesi olduğuna dikkat çekti.
Müzisyen bir aileden geliyor olmanızın, müzik yaşamınızın başlamasında önemli bir rolü olmalı değil mi? Babam köy enstitülerinde müzik öğretmeniydi. Bende köy enstitüsünde doğmuşum. Babamın, annemin, kardeşlerimin ve ağabeylerimin söylediğine göre 3 yaşında şarkı söylemeye başlamışım. 4 yaşında da notaları öğrenmiştim. Kalıtımla ilgili olduğunu düşünüyorum. Babam müzik öğretmeni olmasaydı, konservatuvara gitmem gerçekleşemeyebilirdi. 1950’lilerde müzik müfettişleri vardı. Müfettiş denilince önce insanın aklına soruşturmalardan görevli kişi gibi geliyor. Ama o zamanki müzik müfettişleri, Anadolu’yu dolaşır ve oradaki müziğe yatkın insanları seçerlerdi. Aslında bende seçilenlerden birisiyim. Daha sonrasında da Ankara Devlet Konservatuvarı’nda eğitimim başladı.
Orkestrada birbirinden farklı enstrümanlar var ve hepsi sizin yönetiminizde… Orkestra şefliğini nasıl ifade ediyorsunuz? Aslında hepsinin ne çaldığını biliyorsunuz ve karşılarına her şeyi onlardan 10’ar kat bilerek çıkıyorsunuz. Bir orkestra şefi, yazılmış bir eseri yaşama getiren, onu sizlere kazandıran kişidir. Çok güzel bir meslek, istediğiniz şekilde yapabilirsiniz ama bu isteğiniz özgürlükler değildir. Bilgilerinizin getirdiği özgürlüklerdir. Sahnedeyken, her zaman heyecan duyuyorum. Türkiye kolay bir ülke değil, çok iyi çalmanız gerekir. Türk seyircisinin alkışı zordur, kolay beğenmez. Benim için Türkiye’de konser vermek çok güzel bir şey. Özellikle Anadolu’da, büyük kentlerin dışında.
HER KENTTE KONSER VERİLMELİ
Klasik müziğe olan bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’ye bir şey vermedik. Müzik eğitimi vermedik. Orkestrayı, operayı doğru düzgün göstermedik, onlardan ne isteyeceğiz?  Anadolu insanı, çok yetenekli ama onlara hiçbir şey götürmedik. Ancak bir konser olduğunda boyalı TV’de çalışan bazı muhabirler o zavallı insanların burnuna mikrofonu dayayıp, “ne anladın” diye soruyorlar. Ben çok isterdim o muhabirlere ne anladıklarını sormayı. Zavallı insanların verdikleri yanıtlarda çok güzeldir. “Bir şey anlamadım ama çocuklarım için buraya geldim” diyen nineler var. “Çokseslilikle huzur buldum” diyenler var.
Aynı zamanda orkestra sayılarının artmasının, AB yolunda önemli bir adım olduğu yönünde bir söyleminiz var. Bugün AB içinde olan çok ülkede, Türkiye’deki kadar orkestra yoktur. Bilkent ve ardından Borusan birinci büyük özel orkestralardır. Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası'nın genel müzik yönetmeni ve şefliğini yürütmekteyim. Bu özel orkestralar, Yunanistan’da yoktur. Oysa, Yunanistan 25 yıldır AB üyesidir. Portekiz’de yoktur. Türkiye çok aydın bir ülkedir. Ancak, Türkiye bunlardan mahrum kılındı. Bu gelişme Türkiye’de bazı kesim tarafından istenmiyor. En acısı da budur. Orkestra çokseslilik getirir. Çokseslilik ileri toplumlarda, çağdaş toplumların yaşadığı bir olaydır. Çoksesliliği kavrayan insanlar, demokrasiyi kavramış olur, yoz döngüden kurtulur. Bunun için hükümetteki bir Bakan, “Ben hiç konsere gitmedim, ne olmuş yani” demişti. Türkiye artık böyle şeyler duymamalı. Nedir çağdaş uygarlık düzeyi? Müzikte budur, bunun uygulanması lazım.
Borusan Filarmoni Orkestrasının bu anlamda ciddi katkıları oluyor değil mi?  Türkiye’ye örnek bir kurumdur. Bu aileye ne yapsa Türkiye, azdır. Hükümet bunun farkında mıdır, değil midir bilemiyorum. Çok önemli bir boşluğu dolduruyoruz.  Kadıköy’de sürekli konserler veriyoruz. Fırsatımız olduğunda Anadolu’ya konserler düzenliyoruz. Büyük para işidir bunlar. Elimin tuttuğu kadar bu orkestrada çalışacağım. Daha üst düzeylere getirmeye çalışacağım. Ama şunu bilin ki bu orkestra bir Avrupa orkestrasıdır.
 Klasik müziğin dinlenebilinirliği ne boyutta? Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada bu sorun var. Klasik müziği herkes dinleyemez. Çünkü, klasik müziği dinleyebilmek, anlayabilmek erdemlik gerektiriyor. Bunun için çalışmanız lazım. Eğitiminizin veya dinleme olanaklarınızın olması gerekiyor. En çok klasik müzik dinleyen ülke Almanya’dır. Amerika’daki dinleme oranı, yüzde 1’dir. Türkiye’de ise; bu oran bindelerdedir. Ona bakarsanız, Türkiye sınırından Çin’e kadar böyle bir şeye rastlayamazsınız. Kolay bir şey değil. Bunu kavrayan ülkeler çağdaş ve uygar oluyorlar. Parayla da ölçülmüyor. Arabistan ya da Kuveyt dünyanın en zengin ülkelerinden ama benim için çağdaş bir ülke değildir.
Yurtdışı konserlerinizde edindiğiniz gözlemlerden yola çıkarsak; Türk dinleyicisi ile yurtdışındaki dinleyici arasında nasıl bir fark var? BBC radyosunda bir piyanisti dinliyordum. Sonra yaptığı konuşmada; “Türkiye’deki seyirci kadar ateşli seyirci duymadım” dedi. Ve bu çok ilgimi çekti. Gerçekten iyi çalışıyorsanız, alkış alırsınız. İngiltere’de öyle de çalsanız, böyle de çalsanız belirli bir alkış gelir. Almanya’da coşkun olmayan, uzun bir alkış gelir. Ama Türkiye öyle değildir. Parlayan bir alkış vardır. Türk seyircisi özellikle Kadıköy dinleyicisi üst düzeydedir.
MOZART’I DUYMADAN ÖLENLERE ACIYORUM
Her şey anneden öğreniliyor. Eğer anneler çocuklarına Mozart, Vivaldi dinletebiliyorsa, gelecekte onların matematik dersleri, fen dersleri daha iyi olacaktır. Anneden başlamak lazım ve sonrada Milli Eğitimin buna güzel bir müzik eğitimi vermesi lazım ülkeye. Seçmeli ders olamaz. Konservatuvarlardaki eğitimi iyi bulmuyorum. Daha yoğun bir eğitim olması gerektiğine inanıyorum. Herkesin müzik öğrenmesi gerektiğine inanıyorum. İlkokuldan üniversite sona kadar müzik hiç yok. Mezarlıkların yanından geçerken, “acaba Mozart’ı duyup da mı öldüler, yoksa duymadan mı öldüler” diye düşünüyorum. Mozart’ı duymadan, onun zevkine varmadan ölenlere acıdığımı bin kere söylemişimdir.
GÜRER AYKAL KİMDİR? Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası'nın genel müzik yönetmeni ve sürekli şefi olan Gürer Aykal, 1953'te müzik eğitimine başladığı Ankara Devlet Konservatuvarı'nda Necdet Atak'ın öğrencisi olduğu keman bölümünden 1963'te, Adnan Saygun'un öğrencisi olduğu kompozisyon bölümünden de 1969'da mezun oldu. Devlet bursuyla gittiği Guildhall Müzik Okulu'nda André Previn ve George Hurst'le şeflik çalıştı. 1972–73 arasında İtalya'da Franco Ferrara'nın asistanlığını yaptı ve bu dönemde Dominico Bartolucci ile Gregoryen müziği ve Rönesans çoksesliliği üzerinde çalıştı. 1975'te Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın sürekli şefliğine atanan Aykal, bir süre Devlet Opera ve Balesi'nin genel müdürlüğünü yaptı. Bu arada Suna Kan ile birlikte kurduğu Ankara Oda Orkestrası'nı ülke içinde ve dışında yönetti. İngiliz Oda Orkestrası'nı Güney Amerika ve Karayip turnelerinde yönetti. Londra Filarmoni Orkestrası, Ankara Oda Orkestrası ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'yla Bach, Mozart, Çaykovski, Elgar, Erkin ve Saygun gibi bestecilerin yapıtlarını kaydetti. Hemen tüm Avrupa ülkeleriyle Rusya ve Güney Amerika'da konserler yöneten Aykal, halen Bilkent Üniversitesi, Indiana ve Teksas Tech Üniversiteleri'nde öğretim görevlisi; Borusan İstanbul Filarmoni ve ABD'nin Teksas eyaletindeki El Paso Senfoni orkestralarının sürekli şefi ve genel müzik yönetmeni, Antalya Devlet Senfoni Orkestrası'nın müzik yönetmenidir. Gürer Aykal'a müzik alanındaki değerli hizmetleri nedeniyle 1981'de Devlet Sanatçısı unvanı verilmiştir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder