Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

10 Şubat 2011 Perşembe

THM Araştırması

Foto:Sevcan Çarkcı

TÜRK HALK MÜZİĞİ ARAŞTIRMASI

Türk Halk Müziği, binlerce yıllık Anadolu medeniyetinin zengin yapısını günümüze taşıyarak,  şüphesiz kültürümüzün en önemli yapı taşlarından birini oluşturuyor. Asırlar boyu Türk insanın duygusu, düşüncesi, sevdası, hüznü ve mutluluğu Halk müziğimizle dile geliyor ve yaşatılıyor. Türk Halk Müziğimiz; aynı zamanda toplumsal yaşama yön veren sosyal, kültürel, ekonomik, tarihsel ve kültürel olaylarla birlikte; çeşitli gelenek, görenek ve inançları konu edinen kültürel mirasımız…  Aşık geleneği ile gelişim gösteren Türk Halk Müziğimiz; sosyal yapının değişmesi, köyden kente göçlerin yaşanması, iletişim araçlarının hızlı gelişimi gibi faktörlerden etkilese de ciddi bir kesim tarafından dinlenmeye devam ediyor. Peki, günümüz popüler kültürünün içinde varlığını korumaya gayret eden Türk Halk Müziğimiz; hangi sıkıntıları yaşıyor, ne gibi bir süreçten geçiyor? Halk Müziğinin usta isimleri, yapımcıları ve genç temsilcileri; dünü ve bugünüyle THM’nin genel durumunu, yaşanan sorunları ve çözüm önerilerini değerlendirdi.

 Foto:Sevcan Çarkcı





ARİF SAĞ: “POPÜLER KAYGILARDAN ARINMALIYIZ..”

Türk Halk Müziğinin genel durumuna baktığımızda nasıl bir tablo çıkıyor, türkülerin dinlenilirliliğini ne düzeyde size göre? Tüm müzik türlerini bir araya getirdiğimizde Halk Müziğinin önde olduğunu biliyorum. TRT’nin yayınlarında da % 60’ın üzerinde Halk Müziği yayını var. Dinleniyor mu, dinleniyor mu o ayrı bir tartışmadır. Ama bir gerçek var ki, büyük kentlerde türkü barların sayıları artıyor.
Türkü dinlenmekte bir sıkıntı yok. Başka müzik türleriyle uğraşan müzisyenlerin türkü söylediğini görüyoruz. Türkülerin seslendirilme düzeyi yukarıda yer alıyor. Görünen bir şey var ki, bu ülkede yaşayan insanlar türkülerinden vazgeçmiyor. Türküleri, ticari meta olarak görmüyor, kendinden bir ifade olarak algılıyor. İfadenin yer bulmasını istiyor. Kendi söyleyemediğini, türkülerin söylemesini istiyor. Nitekim türkülerin çoğunluğu eleştiri ağırlıklıdır. Popüler kültüre yaklaşır gibi türküleri görmemek lazım. Popüler kültürün değişkenliği vardır. Türkülerin değişmesi mümkün değildir. Klasiktir, kalıcıdır. Bizim yapmamız gereken kalıcılığını daha sağlam temeller üzerine oturtturmaktır. Daha bilgili, daha eğitimli sanatçılar yetiştirmektir. Popüler kültürden uzak tutmaktır. Sanatçıların popüler kültürün içinde ticari maksatlı kullanılmaması gerekir. Eğer fazla kullanılırsa, popüler kültürün tükendiği gibi tükeneceği gibi endişelerim var. Türküler buna izin vermez zaten. Yapısal olarak ifade anlamında zaten popüler kültürün içinde yer bulamaz. Belki eğlence noktasında buluşur. Mesaj verme, içerik kazanmaya başladığı noktasında pek popüler kültürle yan yana gelemiyor. Türküler kendini de popüler kültürün yozluğundan kendi kendi koruyor aynı zamanda. Sanatçılar olarak da bizim bu noktaya dikkat etmemiz gerekiyor.
Yaşanan en büyük sorun nedir? Halk Müziği sanatçılarının popüler kaygılarıdır. Halk Müziğinin problemini biz yaratıyoruz. Farkında olmadan başka müzik türlerini Halk Müziği ile yarıştırıyoruz.
Bunun temelinde ne yatıyor? Bu sanatçıların popüler komplekslerinden kaynaklanıyor. Bunu çok açık söylemek gerekiyor. Eğer Halk Müziği çok üzüldüğümüz bir noktaya gelirse; sebebi bilin ki, Halk Müziği sanatçılarıdır. Onların bireysel kompleksleridir. Halk Müziği sanatçısının böyle bir popüler kaygısı olmamalıdır. Cumhurbaşkanlığı köşkünde türkü söylemekle, köylü Mehmet efendinin evinde türkü söylemek birbirinden farklı değildir. Cumhurbaşkanlığı köşkünü gözümüzde büyüttüğümüz zaman küçülürüz. Oranın da olması gereken bir mekan, mevki olduğunu algılayacağız. Köylü Mehmet efendinin varlığının da bir mevki olduğunu anlayacağız.
Farklı soundlarla yorumlamak nasıl etkiliyor size göre? Kullanacağı yeri değiştirir. Öyle halaylar vardır ki oynarken, sözlerini dinlediğiniz de ağlarsanız. Duygusallığından çekiyorsun, insanları zıplatıyorsun. Duygu yok. O zaman özünden kopmuş oluyor. Halayın özünde hem duygusallık, hem hareket var. İkisi yan yanadır. Biri atılınca özünü kaldırmış oluyorsun. Onun özü, ifadesindedir. Bu çoksesliliği ret edip, halk müziği başka müzikler içinde görmeyi ret ediyorum olarak anlaşılmamalıdır. Kendi rengi, varlığı, duygusu, ifadesiyle, anlatımıyla doğru anlamda bir yerlere oturtuyorsan orada bir sıkıntı yok. Ama popüler kaygılar ve gençlik beni dinlesin kaygılarıyla bir yerlere götürüyorsan, sıkıntı oluşmaya başlar.
Yeni nesil Halk Müziği sanatçılarına ne gibi görevler düşüyor? Orijinini bilerek ve koruyarak gelişmeyi başlatsınlar. Altın madenini işletirken, altına başka bir şey karıştırmadan yapmalıdır. 24 ayar altın, 24 ayar olarak kalmalıdır. İşlerken ona gümüş mü, bakır mı, katıyorsun; taş mı, pırlanta mı koyuyorsun bu başka bir şey. Ama altın değeri kaybettirilmemelidir.
NELER DEĞİŞTİ?
-Halk Müziği, format olarak değişmedi ama kalite olarak değişti. Köylü müziği dediğimiz müzik giderek, kent müziği haline dönüştü. Bu dönüşümde o müziği icra eden insanlarda eğitim yükseldi. Bilgi yükseldi. 30 yıl önce Türkiye’de 15-20 kişi belki nota okuyup, yazabiliyordu. Ama şimdi yeni yetişen gençliğin tümü nota okuyup, yazıyor. Dolayısıyla Halk Müziği yapan insanların aynı zamanda müzik eğitimleri gelişmiş durumdadır. Çünkü bağlama çalıp, türkü söylemek başka bir şey; müzik eğitimi başka bir şeydir. Halk Müziği giderek,  eğitilmiş gençlerin eline geçmeye başladı. Bu ciddi bir gelişmedir.
-Diğer boyutu da enstrümanlarda gelişim olmasıdır. Dünkü enstrümanlarla, bugünküler arasında fark var. Hem teknik olarak, hem de orkestrasyon enstrümanlarının soundu ve tınısı anlamında ciddi bir gelişme oldu. 30 yıl önce bir zurnayı bağlamaların arasında üflemek farklı bir şeydi, bugün farklı bir şey. Akortlar, tınılar tutmazdı;  perdeler uyum sağlamazdı, zurnanın yüksek soundu orkestranın içinde başka olumsuzluklar yaratırdı. Şimdi çalışarak, herkesin bu işe katkıda bulunmasıyla bir balans elde edilmeye başladı. Artık, zurnayı bağlamaların yanında çalarken, yadırganmıyor. Yıllarca ramazan davulu diye dalga geçilen Anadolu’nun değişmez temel enstrümanı davul; asma davul, bedir gibi daha farklı bir form içersine sokuldu.
-Yaylılarından, nefeslilerinden, vurmalılarından oluşan giderek çoğalan bir orkestrasyon dikkatimizi çekmeye başladı ve orkestrada ciddi görevler yapıyorlar. 30 yıl önce 20 bağlama yan yana, önünde de bir solist yer alıyordu. Arkada fazla bir renklilik yoktu. Şimdi daha farklı renkler görüyoruz. Böyle bir soundun içinde solistin okumasıyla solistte kendini geliştirmek zorunda kalıyor. Orkestranın diriliğini solistlerde de görüyorsunuz. Bütün bunlar olurken ruhunu kaybettirilmemesi gerekiyor.
HALK MÜZİĞİ SANATÇISI ŞUANKİ TV ANLAYIŞINA UYGUN DEĞİL…
Sabah programlarında müzik kalktı. Birkaçında katilleri arıyorlar, birkaçında da koca arıyorlar. Dolayısıyla böyle bir formatın içine Halk Müziğini nereye koyacaksın, koyamazsın. Öğleden sonra da aynı programlar yer alıyor. Orada da Halk Müziğini koyacağın bir format yok. Akşam olunca diziler başlıyor. Gece 1’den sonra belki yer bulabiliyorsun. Ama bu sadece Halk Müziği için değil, tüm müzikler için geçerli. Belli formatların içine popüler müzik oturtabiliyor. Halk müziği sanatçısına “kaç sevgilin var” diye soramazsın. Formata uymadığı için yapımcı Halk Müziği sanatçısını çağırılmıyor. Çağırsa da formata uygun olanını seçiyor.
ANONİM MÜZİK YASAL ÇÖZÜME ULAŞMALI
Anonim türküler belli bir zamanı geçtiğinde yasa olarak telif haklarından çıkıyor. Dünya geneline baktığımızda Almanya, İngiltere, İtalya gibi yerlerde anonim müzik çok fazla kullanılmıyor. Bizde tüketim %60’ların üzerinde yer alıyor. Bakanlığın başka bir pencereden bakıp, değerlendirmesi gerekiyor.  Anonim eserleri toparlayabilmek için taşıcıyı işin içine katmak gerekiyor. Taşıyıcıyı ve derleyiciyi memnun edecek bir noktaya getirtilmedir. İkisini de hak tanınmalıdır. Söz yazarına, besteciye nasıl ücret konuşmuşsa; derleyenle, getirene de aynı şekilde menfaat sağlanmalı ki mekanizma çalışsın. Menfaat sağlayamazsak, mekanizma durur. Türküye burada farklı bir pencereden bakmak gerekiyor. 500 yıllık türküler yeni moda olmuş gibi tekrar söyleniyor. Taptaze gibi duruyor. Anonim müzik çok ciddi bir şekilde dinleniyor ve yasal bir çözüme ulaşması gerekiyor.
İNGİLİZCE BAĞLAMA METODU DÜNYA ÜNİVERSİTELERİNDE  

Bağlamanın çoklu gelişim özelliğinin akademik eğitim alanında yeterince yansıtılmadığı düşüncesiyle bağlama metodu hazırlayan Arif Sağ ve Erdal Erzincan farklı dönemlerde bireysel gayretlerle devam ettirdikleri çalışmaları, 2000 yılından itibaren birleştirilerek “Bağlama Metodu” yazma eylemine dönüştürdüler. Kitap kapsamında bağlama düzeni ile ilgili geleneksel çalışlar, yeni gelişmeler ve kişisel çalışmaların algılamasına yönelik araştırmalar ve düzenin inceliklerini yansıtacak bir repertuvar yer alıyor. Kitabın ortaya çıkışını şöyle anlatıyor usta sanatçımız: “1976’larda konservatuvara başladığımda bu kitabı bir an önce bitirmek gibi düşüncem vardı. Sonra birden bire farklı düşünmeye başladım. O dönemde bağlama henüz bugünki gibi evrimini tamamlamıştı. Herkesin elindeki bağlama değişikti. Ama şimdi hepsi birbirine benziyor. Çalma tekniğinde de böyle. O gün metodu yazmış olsaydım dolayısıyla bağlamının gerisinde kalacaktı ama bugün bitirilen bu metod, bağlamının bugünkü geldiği noktayı gösteriyor. Zamanlama açısında da doğru. Yurtdışındaki birçok üniversitede Almanya, Hollanda, ABD gibi yerlerde bağlama dersleri koydular. Kimin ne öğreteceğini bilmiyorlar. Kitabın bir özelliği de ders kitabı olmasıdır. İngilizce olması da o okullarda rahatça anlaşılabilmesini kolaylaştırıyor. Sırf enstrümanı gönderip, enstrümanın tarifini göndermediğinizde sıkıntı yaşanır. Bağlama konulmuş ama tarifi oradaki kişinin inisiyatifine kalmış. kontrol edecek bir disipline ihtiyacı var.  O da kitabıdır. Eğitimciye verilir. Konservatuvarda okuyan bir müzik adamının önce enstrümanist olmasını sağlamak lazım. Hollanda da resmi ders veriliyor. ABD’de, Japonya’da var.”

SABAHAT AKKİRAZ: “MÜZİĞİMİZİ GÖRMEZDEN GELMEK BİR KURAL GİBİ…”              

   Foto :Sevcan Çarkcı


Halk Müziğinin gördüğü ilgi sizce yeterli bir düzeydi mi? Bence her zaman yeterli ilgi var. Sadece medyada yeterli yer bulma sorunu yaşıyor yaptığımız müzik. Radyo ve TV’lerde yer verilmiyor. Ama verilmiyor diye oturup ağlayacak değiliz. Kendi kanallarımızda yeterince kendimizi ifade edebiliyoruz. Ama birileri bize müziğimizi aktaracak alan vermiyorlarsa bu onların eksiği ve kaybıdır. Bunu da dert edecek değiliz. Yoksa ben yılda yüz konser yapıyorum. Mustafa Özarslan’dan Erdal Erzincan’a; Volkan Konak’tan Yavuz Bingöl’e birçok müzisyen hem ülkemizi hem yurtdışını tabiri caizse hallaç pamuğu gibi atıyor. Hayatları sadece İstanbul, Ankara ya da İzmir de geçen, belli mekanların dışında konser yapılmadığını sanan birçok aklı evvel sanki hiç Türkü dinlenmiyormuş zannediyor. Bu da ben ve benim gibileri güldürüyor.
Yaşanan en büyük problem nedir size göre? Görmekten gelinmezlik ve yeterli konser alanlarının olmayışı ana problemlerdir. Pop Art dediğimiz bu yüzyılın hastalığı sanki kendi dışında yaşanan hiçbir olgu ya da sanat yokmuş gibi davranarak tüm gücünü pop art’a harcıyor. Oysa diğer tarafta tüm kurumlarıyla, dinleyicisi ile satışları ile müzik yürüyor ama o görmezden geliyor. Ama birileri yok sayıyor diye yaptığımız ve ürettiğimiz yok olmuyor aksine farklı iletişim yolları ve araçları ile yaşıyor ve ulaşmaya devam ediyor.
Nelerin değişim gösterdiği söyleyebiliriz? Soundlar, teknik, üretim araçları, kalifiye müzisyen ve entegrasyona açık yeni bir Halk müziğinden söz edebiliriz. Her şey daha profesyonel aynı zamanda uluslararası bir hal aldı ki bu da rekabet gücümüzü tüm dünyada arttırdı.
Uluslararası arenada daha fazla yer bulabilmesi için neler yapılabilir? Ben Queen Elizabeth Hall’den Cite Dela Music’e Brezilyadan Fas’a Japonya’dan İsveç’e Berlin Flarmoni’den Amsterdam Flarmoni’ye kadar birçok ülke ve akla hayale gelmez salonlarda türkü söyledim. İşini iyi yaptığın sürece herkes seni tanır. Burada asıl işi Kültür Bakanlığı yapacak. Fırsat yaratacak ve kültürünü pazarlayacak. Onun dışında eğer çok özel müzisyenler değilseniz işiniz zor.
“HALK MÜZİĞİNİN TAMAMI  ANONİM  OLMALI..”
Farklı soundlarla icra etmek özüne aykırı mı? Ben hem Jazz hem Elektronik hem de Klasik müziklerle türküleri harmanlayan ve bunlarla yüzlerce konser yapan birisi olarak kesinlikle hayır. İçerik değişmez. Zarf değişir. Aslolan da budur. Ürettiğiniz binlerce yıllık kültürünüzü her aracı kullanarak herkese dinletmek. Burada tabi asıl etkili olan bilginiz bunun için yeterli mi ve samimi misiniz?
Gençler nasıl bir ilgi gösteriyor? Konserlerime baktığımda ya da internet üzerinden beni ya da arkadaşlarımı takip edenleri incelediğimde bunların önemli bir bölümünün genç ve sadece genç de değil eğitimli gençler olduğunu da görüyorum. Müzik bir arz talep işidir. Bu anlamıyla reel bir sektördür. Genç sadece Rock ya da Pop dinliyor demekse cahillik olsa gerektir.
Türküler tam olarak hayatımızın neresinde yer alıyor? Türkü hayatın kendisidir zaten. Onu hayatın içinde bir yere koymaya çalışmak abesle iştigalden başka bir şey değildir. Doğumdan ölüme, düğünden davete, ibadetten eğlenceye hayatın her anı Türkülerin yaratılma ve yaşatılma anıdır. Bunları anlamlandıran türkülerdir zaten. Ekstra bir şey yapmak gereksizdir.
Yeni kuşak Halk Müziği sanatçıları Halk müziğine yeterince sahip çıkıyorlar mı? Kim Türkü söylüyorsa yeterince değer veriyordur. Biraz önce de söylemiştim. Aslolan samimiyet ve bilgi birikimidir. Yeni kuşak arkadaşlarıma ben çok değer veriyorum ve onlara güveniyorum. Sonuçta biz bu müziği onlara emanet edeceğiz. Tabi ki onların benim ya da Arif Sağ gibi olmalarını beklemiyorum. Onlar farklı koşullarda ve farklı bir hayatı yaşıyorlar. Onlar ona göre müzik yapacaklar ve bu da doğru olanıdır. Ben benim zamanımın müziğini yaptım, onlar yeni zamanın müziğini yapacaklar.
Halk Müziğinin yıllardır tartışılan bir konusu da anonim türkülerin telif hakkı olmalı mı, olmamalı mı? Siz ne düşünüyorsunuz? Ben halk müziğinin tamamının Anonime çıkartılmasından yanayım. Siz halkın müziğini yaptığınızı iddia ediyorsunuz. Zaten Halkın bin yıldır yaşattığı kültürün ürünlerini seslendiriyor ya da derleyip aktarıyorsunuz. Sanki toplumsal bir müzikal hafıza yokmuş gibi türküleri sahipleniyorsunuz. Ben de eser derleyen beste yapsan birisi olarak şayet türkülerin tamamının anonimleşmesi yolunda bir karar alınırsa keyifle tüm eserlerimi anonime çıkarabilirim. Ama Mesam’ın böyle bir karar alabileceğini düşünmüyorum.
ORTAK TÜRKİYE ÖZLEMİ

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın AK Parti kongresinde bahsettiği önemli isimlerden biri olan Sabahat Akkiraz,, konuyla ilgili görüşlerini şöyle ifade etti: “Sayın Başbakan 14 önemli isim saydı. Bu toplumun temel değerlerini oluşturan ve her birisi bu ülkenin farklı düşünen kitlelerce önemli 14 isim. Benim dünya görüşümde ''yaratılanı yaradandan ötürü sevmek'' bir görevdir. Kimseyi ayırmadan ''Yetmiş üç millete bir nazarla bakan'' bir felsefeye inanan birisi olarak onure oldum. Ama siyasetin temelinde samimiyet kavramı yoktur. Çıkarlar vardır. Benim ismimi sayarken samimi miydi? Açıkçası bilmiyorum. Ama şunu söyleyebilirim. Bu isimlerden bazıları son 50 yıldır bazı vücutlarda alerji oluşturuyordu. Hiç anılmıyor, önemi vurgulanmıyordu. Anılıyor ve empati kuruluyor olması beni mutlu etti. Hiçbir şekilde yaptıkları siyaseti paylaşmadığım, çoğu yerde eleştirdiğim bir düşüncenin liderinin bu isimleri anması ve ortak bir Türkiye özlemini dile getirmesi siyasetimizin zenginleşmesi açısından da önemlidir. Ben bir Kemalist ve Sosyal Demokrat olarak bu ülkenin; değerlerini yücelterek  ancak bir refah ve kültür toplumu olacağımıza inanıyorum. Bunu tüm toplum olarak başarırsak ve siyasetçilerimizde bu özleme ve toplumsal isteme cevap verirlerse Mustafa Kemal Atatürk'ün önümüze koyduğu medeniyet hedefine ulaşabileceğimizi düşünüyorum.”
Foto: Sevcan Çarkcı


BELKIS AKKALE: “SEKTÖR CAN ÇEKİŞİYOR, EN ÇOK ETKİLENEN İSE; HALK MÜZİĞİ…” 
Son dönemde türküler yeterli ilgiliyi görüyor mu? Maalesef türkülerimiz son yıllarda hak ettiği ilgiyi görememektedir. Bunun birçok nedenleri var, en önemli nedenlerden bir tanesi, toplum üzerinde çok büyük etkisi olan radyo ve TV’lerin popüler müzikleri ve içi boş programları öne çıkararak haksız rekabet ortamı yaratmalarıdır. Bakın majör kanalların hiç birinde kayda değer türkü programları yoktur. Topluma ne verirsen onu aldığı, seçici olamadıkları ve tepki koymadıkları için kültür sanat programları hak ettiği ilgiyi görememektedir. Kültürel ve sanatsal yozlaşmada yayıncılar kadar izleyen halkta sorumsuzluk örneği göstermektedir. Artık toplum olarak silkinip, seçici olmayı öğrenmemiz gerekir.
Peki, hayatımızdaki yeri ne olmalıdır? Son zamanlarda her şeyin yozlaştığı, kültürel değerlerin yok sayıldığı, başların ayak olduğu bir dönemden geçiyoruz. İşte tam da bu zamanda türküleri dinleyip ne demek istediklerini, nasıl bir mesaj verdiklerini çok iyi anlamak lazım. Zira türküler hayatımızın rehberi olabilirler. Ozanlarımızın öğretileri türkülerde saklıdır. Şifreyi iyi çözebilmek için türküleri anlayarak dinlemek lazım.
Türk Halk Müziğinin yaşadığı sorunlar neler? En büyük problem, iyi tanınmamaktadır. Burada aile büyüklerine de çok görev düşmektedir. Çocuklarına türküleri anlayarak dinlemeyi öğretmeleri türkülerden birçok bilginin edilebileceğini öğretmeleri lazım. Evde türkü dinlenilmiyorsa genç kuşak türküyü nasıl tanıyacak? Türkülerin geçmişten geleceğe bir kültür köprüsü olduğunu özümüzü iyi tanıyabilmek için türküleri dinlememiz gerektiğini anlatmamız lazım. İkinci bir şıkta okullardaki müzik eğitimlerinin yetersiz olması. Halk müziğinin çocuklara öğretebilecek uzman hocalardan yararlanmak lazım. İTÜ devlet konservatuarından mezun tam donanımlı, halk müziğini iyi bilen birçok genç barlarda çalışmaları yerine okullarda görevlendirilse çok şey değişir. Üçüncü şık Kültür Bakanlığımız..Ben Kültür Bakanlığında 16 yıl görev yapmış bir sanatçıyım. Yıllardır dile getirdiğim halde maalesef başarılı olamadım. Sinema ve tiyatroya azda olsa maddi destek sağlanıyor oysa müzik sektörü can çekişiyor. Bundan da en çok etkilenen Halk Müziği oluyor. Ve biz kültür emekçileri olarak buna çok üzülüyoruz.
 Yaşanan değişimler Halk Müziğini nasıl etkiledi? Türkülerin kaynağı Anadolu ve Anadolu insanıdır. Geçmiş zamanlarda türkü yakıcıları vardı. Bulundukları ortamda tüm yaşananları türkülere dökerlerdi. Derleyici ve aktarıcılar tarafından topluma ulaştırılırdı. Bu türkülerin olgunlaşması için bir zaman sürecinden geçmesi gerekiyordu. Oysa teknolojinin hızlı bir şekilde hayatımıza girmesi ile türküler de değişime uğradı. Şöyle ki eskiden 20-30 yılda olgunlaşan türkü şimdi iletişim araçları ile her kesime anında ulaşıyor. Ve günümüzün türküleri de toplumun katkısı olmadığı için ham kalıyor. İster istemez bütün sorumluluk yorumcuda oluyor. Yorumcu halk müziğini iyi bilen biri ise ne mutlu bize. Gelecek kuşaklara doğruyu aktarır. Fakat bunun tersi ise vay başımıza gelenler… Türküler geçmişten geleceğe korumamız gereken bir kültür mirasıdır. Bu yüzden çok hassas olmalıyız. Türkülerin otantik dokusunu bozmadan alt yapıda uygulanan senfonik çalışmalar yapılabilir. Dozunu çok iyi ayarlamak lazım. Benimde bu türden çok denemelerim olmuştur.
KOŞULLAR AĞIR, ÇALIŞMA ALANLARI DARALDI
Genç kuşak halk müziği sanatçılarımızın türkülere yeterince sahip çıkmasını nasıl bekleyebiliriz? Çalışma alanları o kadar daraldı ki birçoğu türkü barlarda boğaz tokluğuna çalışıp ayakta durmaya çalışıyorlar. Koşullar bu kadar zorken onlara türkülere sahip çıkın diyebilir miyiz? Biz istesek de onlar nasıl sahip çıkabilecekler ki? Belki çok karamsar bir tablo çiziyorum ama maalesef bunlar bizim gerçeklerimiz.
ANONİM TÜRKÜLERE FON AYIRILMALI
Her türkünün bir sahibi vardır. Sahibi yaşamıyorsa varisleri vardır. Şayet varislerine ulaşılamıyorsa anonim yazıp bedelsiz kullanmak yerine bu konuyla ilgili fon ayırıp telif bedellerini burada toplayarak halk müziğiyle ilgili bilimsel çalışmalarda kullanılabilir. Çokta hayırlı bir şey yapılmış olur.
BAKANLIK DESTEK VERİRSE PROJELER ÜRETEBİLİRİZ
Dünya platformlarında halk müziğinin yer bulabilmesi için devletin desteğine ihtiyaç vardır. Bu destek sağlanırsa halk müziği adına çok başarılı çalışmalar yapılacağına inanıyorum. Kültür bakanlığı destek verirse birçok donanımlı arkadaşımızla birlikte büyük projeler üretebiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder