DİZİLER MÜZİKLE GÜZEL
Dizi ve film dünyasında kullanılan müzik (soundtrack) ülkemizde son yıllarda hızlı bir yükselişe geçti. Özellikle günümüzün popüler dizilerinde müziğin oldukça öne çıktığı bir gerçek ve bu noktada müziğin dizi üzerinde etkisinin büyük olduğunu söylememiz doğru olur. Buradan yola çıkarak; kısa bir tarih araştırmasının ardından film ve dizi müzisyenliğini araştırdık, gelinen noktayı irdeledik: Dizi ve filmlerde kullanılan müzik ne derecede önem kazandı? Ayrı bir sektör olarak mı değerlendirilmeli mi? Ticari boyutu müzisyenleri tatmin edici boyutta mı? Daralan müzik sektöründe müzisyenler dizilere mi yöneliyor? Bu sorular araştırmamızın yola çıkış soruları oldu. Konuyla ilgili popüler dizilerin müziklerini yapan isimlerin görüşlerine kulak verdik.
Film müziği; seyirciyi film içine sokan, o duyguyu yaşatan ve sinema dilinin pekiştirilmesine yardımcı olan önemli bir etken. Henüz ülkemizde gelişimini sürdüren bir alan olarak kabul edilse de, son yıllarda gözlenen bir artıştan söz etmek mümkün. Özellikle dizilerin popülerleşmesiyle birlikte dizi müzikleri de göze çarpıyor. Dizi müziğiyle uğraşan isimlerden aldığımız bilgiler doğrultusunda çıkan sonuçları şöyle özetleyebiliriz:
- Sektörün daralması; dizi müziğini cazip kılıyor, ancak sanılanın aksine kolay bir iş değil.
- Müzisyenler, dizi müziklerinden bölüm başına ortalama 2,5 ile 7 bin arasında kazanıyor.
- Devredilen haklarından dolayı haklarını alamayan çoğu müzisyen sıkıntı yaşıyor.
Şarkı; Diziyi Taşıyor, Dizi Şarkıyı…
Bir Orhan Kemal klasiği olan “Hanımın Çiftliği” adlı dizinin müziklerini yapan Mazlum Çimen, film müziği kavramının ülkemizde yeni anlaşılmaya başladığını söylüyor: “Türkiye’de ben dahil film müziği yapmıyoruz, melodi buluyoruz. Değişik yerlerde aynı temaları kullanıyoruz. İkili kardeşlerden bu yana film başlamış, gelmiş; ama biz son 10 yılda film müziğinin ne kadar önemli olduğunu kavrıyoruz. Bu aşamada da yeni kavradığımız bir alanda film müziği yapıyoruz demek büyük bir çelişki olur.” Film müziğinin filmle beraber başladığını ve filmi taşıdığını ifade ediyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: “Her sahnenin kendi yapısı vardır. Müziği de kurgularla götürmeniz gerekiyor. Biz müzik kurgulamıyoruz. Hareket, duruş ve bakıştan, dört sahne sonra melodik olarak nereye geçeceğinin iyi tasarlanması gerekiyor. Önce müzisyen olmak gerekiyor. Ben daha müzisyen değilim, müzikle uğraşıyorum. Ben melodileri buluyorum. Yeni yeni öğreniyoruz ve çok başındayım. Öğreneceğim çok şey var, önemli olan bunu bildikten sonra kendini nasıl geliştireceğindir.” “Filmin yüzde 40’ına yakınını müzik oluşturur” diyen Çimen; filmi el, müziği ise eldiven olarak nitelendiriyor: “Bir ele eldiven giydirmek gibi bir şey bu. Ne hava almalı, ne terletmeli, ne üstü boş kalmalı. Üstüne tam oturmalıdır. Duygusuyla sarmalıdır, yönetmenin ve senaristinin kafasındaki filmi çatısını oluşturmalı ve onun içine almalıdır.” Dizi ve film müziklerini farklı olarak değerlendiriyor ve şöyle devam ediyor: “Müziğin müthiş bir etkisi var. Hoşlanmadığımız bir melodiyi filmin neresine koyarsanız koyun eksik olacaktır. Diyalogların, senaryonun ve oyuncunun enerji ve reaksiyon etkisini seyirciye geçiremezsiniz. Sinemada geçirirsiniz. Ama dizi de öyle değildir. Artık şarkılarda dizilerde yer alıyor. Şarkılar, dizilerde patlıyor; dizi patlamıyor, şarkı patlıyor; şarkı diziyi taşıyor, dizi şarkıyı. Olay buraya geldi, o kadar önemli. Bunu kapitalist çerçeve dışlayamaz, onu kullanmak zorunda. Onu da kendi doğrulukları içinde doğru kullanıyorlar, benim için yanlış olsa onlar için doğru. İyi melodi bulmakla yükümlüyüz. İyi melodi ve tema çıkarmalıyım diye düşünüyorum. Bu beni hüzünlendiriyorsa, keyiflendiriyorsa doğrudur. “
Unkapanı Bitti, Bahsedilecek Başka Sektör Yok
Müziğin günümüzde dizilerde ne derece etkili olduğunu vurgulayan Çimen, bu sistemin müzikal açıdan çok da doyurucu olmadığını ifade ediyor: “Haftada bir 90 dk’lık diziler çekiliyor. Tüketime dayalı bir sürüm var. Haftada bir film çekilen bir süreçte nasıl sağlıklı bir müzikten bahsedebiliriz? O zaman Türkiye’de “damardan” diye bir kavram çıktı. Eli ayağı düzgün melodik ve armonik yapıları kendi içinde oluşturulmuş, bütün müzikal kriterleri içinde bulunduran bir müzik yapmaya kalkın, beğenilmez. Çünkü damardan değildir. Yapımcı ve kanal reyting meselesi peşinde, ne kadar reklam kazanırsan paraya dönüşüyor ve bu iş yürüyor. Burada bir sürü aile ekmek yiyor, dizinin sürmesi lazım. Bizde dizinin sürmesi için ne gerekiyorsa yapıyoruz. Bazen dizinin çalışma kopyası sabaha karşı geliyor ve akşama dizi yayına giriyor. Bu kısa sürede müzik yapınca; iyi müzisyen gibi algılanıyorsunuz, ama bu iyi müzisyen anlamına gelmez, bu işin kurdu adam anlamına gelir. Bunun müzikal olarak çok doğru olduğunu söyleyemem.” Çimen’e göre; popüler dizi müziklerinin yer aldığı albümler yayınlansa da bu alanın sektör olarak değerlendirmesi oldukça zor: “Yaptığınız iş, içinde bulunduğunuz, durum, çevre size bir akar sağlamaya başlayıp yan akarı doldurmaya başladığı zaman sektör olduğu anlamına gelmiyor. Sektör, kendi iç dinamiklerini ve isteklerini oluşturan, kendi kurallarını koyabilen bir sistemdir. Kendi istihdamını yaratır. Dizi müzikleri için böyle bir sektörden söz edemeyiz.” Türkiye’de kültürel anlamda tek sektörün Unkapanı olduğunu ama onunda korsan ve MP3’ün devreye girmesiyle öldüğünü belirten Çimen,”Unkapanı artık sektör değilse, bahsedebileceğimiz başka sektör yok demektir.”diyor ve ekliyor: “Yeşilçam’a sektör diyemezsiniz. Yeni yeni film sektörü oluşmaya başladı. Ama Unkapanı köklü bir yapıdır, inanılmaz bir ciro oluşturuyordu. Haftalık cirosu 4,5 milyar dolardan geçiyordu. Unkapanı bitti. Müziği, Unkapanı yayınlayacak. Dizi ve film müzikleri; inanılmaz talep olan, tirajı aşan bir yapıdır. O da soundtrack ve enstrümantal müziklerin daha yeni anlaşılıyor olmasından kaynaklanıyor.” İhsan Yüce ve Onat Kutlar’ın yönlendirmesiyle 90’lı yıllarda film müzikleri yapmaya başlayan Mazlum Çimen’in birçok film ve dizide imzası var. Çimen, aynı zamanda katıldığı çeşitli festivallerden edindiği 14 “En İyi Müzik” ödülün de sahibi… Film, müzik ve yayıncılıkla ilgili birçok projesi olduğunu dile getiren Çimen, yapım şirketi olarak soundtrack albümlere yöneldiklerini söylüyor. “Hanımın Çiftiliği”nin tüm müziklerini akustik olarak hazırlayan Mazlum Çimen; kostümüyle, dekoruyla proje niteliğinde olan bu tarz dizilerde yer alabileceğini belirterek sözlerini noktalıyor.
Dizinin Tutmasında Önemli Etkenlerden Biri
Geçtiğimiz sezonun en çok izlenen dizileri arasında yer alan “Bu Kalp Seni Unutur mu?”, “Elveda Rumeli”, “Hatırla Sevgili” gibi dizilerin müziklerinde imzası bulunan Hüseyin Yıldız ise; bir sinema filminde müziğin olup olmasının hala tartışıldığını belirtirken, dizilerde müziğin önemli bir unsur haline geldiğine dikkat çekiyor. Kemal Sahir Gürel, Erdal Güney, İrşad Aydın ve Ayşe Önder ile birlikte çalışan Yıldız, şöyle devam ediyor: “21.yüzyılda müziğin görüntüye eşlik etmesi tartışılan bir konuydu ve hala da tartışılıyor. Günümüzde de müzik kullanmayan ya da çok az kullanan yönetmenler var; Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan gibi… Onların filmlerinde dahi ritmsel, ilkel veya iç müzik olarak müzik vardır. Sadece radyo sesi ya da cep telefonu melodisi, dalgaların kıyıya belirli bir ritmle vurması suyun belirli bir ritmle akması gibi. Dizi ise sinemanın tam tersidir. Çünkü dizinin tutmasındaki temel dört unsurdan biridir. Bu dört unsur İyi bir sinopsis, doğru mekanlar ve iyi görüntüler, iyi bir casting ve müzik. Müzik bu anlamda diziye hem gerekli hem de süresinin büyük bir bölümünde sözlü veya sözsüz var olmalıdır. Sözlü müziğin etkisi de çok büyük. Dizilerde müziğin yoğun kullanımının doğru olup olmadığını tartışırsak da TV yayıncılığının kendisinin tartışılması gerekir diye düşünüyorum.” Yıldız’a göre bu alanın zorlu tarafı, sürekli aynı müzikleri kullanmak: “Dizide müziğin kullanımı konservatif olduğu için baştan müziğin yüzde 75’ni bitirmiş oluyorsunuz. 10 bölüm sonra oturan dizinin müzik dili de yönetmen yapımcı ve müzisyen tarafından oturtulmuş oluyor. Yaratılan müzikal dil ile izleyici bir şeylerin olacağını; karakterlerin aşkları üzüntüleri ve akla gelecek her türlü durumun beklentisini diyalog ve oyunculuğun yanı sıra bu kodlarla da çözmeye başlıyorlar.” Bu konuya yapımcıların iki farklı açıdan baktığını belirten Yıldız; “Sürekli aynı müziklerin kullanılması bıkkınlık yaratır diyen yapımcılar olduğu gibi, yeni müzik kullanımının yabancılaşmaya neden olacağını düşünen yapımcılar var. Benim görüşüme göre de ister 5. bölüm, ister 75. bölüm olsun nasıl ki oyuncu, dizinin ana teması mekanla gibi konularla fazla oynanmıyorsa müziklerle de çok oynanmamalıdır. ” diyor.
Albümlerden Komik Paralar Alıyoruz
Yıldız’ın dikkat çektiği bir başka konu ise, işin ticari boyutu.. “Görüntüye müzik yapan müzisyenlerin hakları 1920’li yılların Amerikan Sinema endüstrisinde olduğu gibi bugün de TV firmalarının elinde. Müzisyenin filmin bütçesinin gideri olmanız gerekirken, gelir kaynağı olmakta. Dizinin müziklerini yaptıktan sonra sözleşme ile yaptığınız ezgilerin tüm maddi haklarını münhasıran televizyonlara devir ediyoruz, müzikler üzerinde artık hiçbir maddi hakkımız kalmamaktadır. Başka dizide kullanılması elbette doğru değil ki bu sözleşme ile de sağlanır. Ama başka mecralarda da kullanılamıyor. Oysa müzik çok eklemli bir dil. Kendi kişisel albümünüze koyamazsınız, yorumculara veremezsiniz, tüm bunların olması için televizyonların az da olsa bazen yapımcıların iznine tabiisiniz. Kültür Bakanlığı Avrupa Birliği normlarından bahsediyorsa, öncelikle münhasıran devir haklarının yasaklanması gerekiyor. Bu konu da bence korsan kadar önem taşıyor.” Dışarıdan çok para kazanan insanlar olarak görüldüklerini ancak böyle bir durum olmadığını ve haklarının karşılığını alamadıklarını ifade ediyor: “Dizi film ve film müzisyeni bu sektörün yaratıcı diğer fertleri kadar ücret alamadıkları gibi devredilen haklardan dolayı çıkan albümlerden de yeterince ücret alamamaktadır. “Hatırla Sevgili” ve “Elveda Rumeli” dizi müzikleri albümü çıkarıldı 100 bine yakın satan ilk albüm ve 30 bine yakın satan ikinci albümden çok komik ücretler aldık. Bu işten en çok parayı kazanan; önce televizyonlar sonra da yapımcılardır. Onları suçlamıyorum, sonuçta böyle bir hakları var niye kullanmasınlar? Kurulan sistem onlara bu hakkı tanımış zaten. Ben sistemi suçluyorum. Sistemi çözmesi gerekenler de meslek örgütleri ve yönetenlerdir. ” Müziğe, Kemal Sahir Gürel ile birlikte Yavuz Top’tan bağlama dersleri alarak başlayan Hüseyin Yıldız, bir süre Türk Folklor Kurumunda çalışmış. 21 yıllık aradan sonra dizi müzikleriyle yeniden müziğe dönen Yıldız, aynı zamanda İstanbul Üniversitesinde dizi film alanında yaptığı masterında dizi müziklerini incelemiş ve şimdi ise, doktorasında sinema ve müzik ilişkisini incelemek istiyor: “Yapmayı planladığım doktora ile görüntü ve müzik ilişkisinin tüm alanlarındaki bilgimi geliştirip sonrasında paylaşmak istiyorum. Çünkü sinema müziği dersleri sinema okullarında diğer unsurlar kadar önemli bir konu olarak öne çıkmalı diye düşünüyorum.” Yıldız, sinema ve dizi müzikleri üzerine yeni projelerle çalışmalara devam ediyor.
Krizden Sonra Kalite Düşmeye Başladı
Görüşlerini aldığımız bir başka isim ise; “Asi”,”Ihlamurlar Altında”, “Gece Sesleri”, “Kasaba”, “Dilberin Sekiz Günü”, “Vali”, “Sonsuz” gibi birçok dizi ve filme müzik hazırlayan Nail Yurtsever. Artık albümlerin satmadığı ve konserleri olan sanatçıların para kazanabildiği bir sektörde dizi müziklerinin daha çekici hale geldiğini söylüyor Yurtsever: “Bugün yaptığınız müziği yarın kanallarda yayınlayabiliyorsunuz, bu da büyük bir fırsat telif haklarınız doğuyor. Daha sıcak bir alan ama tüketimi daha fazla. Çünkü haftalık düşünüyorsunuz. Al benisi yüksek olan şarkılar yapmanız gerekiyor. Kısa zamanda kendinizi çok iyi anlatmanız gerekiyor. 2 dk’lık bir jenerikte kendinizi, diziyi her şeyi anlatmanız gerekiyor ki, ayakta durabilesiniz. Güzel ve kolay gibi duruyor ama zor.” Müziğin kanallar tarafından yeterince anlaşılmamasından dolayı kalitenin düştüğünü söylüyor ve devam ediyor: “Krizden sonra kanal tarafından fiyatlar indirildi, reklam verilmedi. Sektör sıkıntılı bir süreç yaşadı. Bu müzik sektörüne de yansıdı, dizi sektörüne de yansıdı. Bu yıl hiç tad alamadım. Kanallar da ödemeleri yapamaz duruma gelmiş. Bu da sektörün iyi olmadığını gösteriyor bu nedenle kalite de düşüyor. Ücretler düşünce başka yeni müzisyenler geliyor. O zaman kalite düşüyor. Kötü yapıyorlar demiyorum ama sektöre yeni girdikleri için kalite düşüyor. Bu alanda algıların çok güçlü olması gerekiyor, hızlı düşünüp hızlı karar verilmesi gerekiyor. Ucuz çalışana iyi müzisyen gözüyle bakılıyor.”
Müzik Tamamlayıcı
Yurtsever, yaptığı işi suya yazı yazmak olarak nitelendiriyor, ancak yayından kısa sürede kaldırılan dizilerle birlikte emeklerinin de boşa gittiğini ifade ediyor: “Kafamda şekillendirip öyle müzik yapıyorum. Dizinin ilk bölümü çok önemli. Çünkü ana temalar çıkıyor, arka jenerik, ön jenerik, aşk teması, gerilim gibi. Birinci bölümden sonra karakterler değiştikten sonra müziklerde değişiyor. Sonra yeni müzikler isteniyor. Yönetmen Tomris Giritoğlu ile çalışıyoruz. Çok özel biri ve projelerini beğeniyorum. En son “Kasaba” adlı projede birlikte çalıştık. “Bu Kalp Seni Unutur mu?” da bu yılın en güzel projesiydi Ancak kısa süre sonra yayından kaldırıldılar. Bu ülkede seyirciler biraz değişmeye başladı. Başka bir şey istiyorlar. Başka bir yere gidiyor sektör, toplumsal diziler çekilemiyor. İki dizi için de çok üzüldüm. Dizi yayından kaldırınca müzikleri kalıyor. 30–40 eser, büyük bir emek çöpe atılmış oluyor. Belki aynı firmanın başka bir projesi olursa, kullanabiliyoruz.” Dizinin senaryosu, ekibi, oyuncuları ve müziğiyle birlikte bir bütünü oluşturduğunu söylüyor ve ekliyor:“Müzik güzel, dizi çok kötü olmaz; dizi çok güzel, müzik kötü olmaz. Hepsi birbirini tamamlıyor.” Daha çok film müziği yapmayı seven Yurtsever bunun sebebini ise şöyle açıklıyor: “Daha kalıcı oluyor. Bir film bir kere çekiliyor, tekrarı yok orada yaptığınız melodi, daha uzun zaman sürüyor. Film daha kalıcı. Elinizde çekilmiş görüntüler var, revizyonu bitmiş görüntü üzerine müzisyenlerle tartışma zamanı bulabiliyorsunuz. Çıkan sonuç daha iyi oluyor. Dizi müziği ise; tüketime yönelik. Kalıcı şeyler yapmak istiyorum. Sırf para için çalışmalar yapmak istemiyorum. Yaptığım şeyler anlaşılsın istiyorum. Daha toplumsal konular ilgimi çekiyor. Hep bu tarz projelerde yer almak istiyorum.” “Ihlamurlar Altında” ve “Asi” nin müzikleriyle 22 Arap ülkesinde büyük ilgi gören ve yaptığı film müziklerinden ödüller de alan Yurtsever; Cem Tuncer, Engin Aslan ile birlikte dizi müzikleri üzerine projeler yapmayı düşünüyor. Aynı zamanda bir stüdyo müzisyeni olan Yurtsever, stüdyosunda aranjörlük ve müzik yönetmenliğine devam ediyor.
FİLM MÜZİĞİNE KISA BİR BAKIŞ (kutu)
Sinema tarihimize kısa bir göz gezdirdiğimizde; film müziğinin sessiz film dönemine kadar uzandığını görüyoruz. Türkiye’de film müziğinin tarihini ilk kez kaleme alan Sadi Konuarlp’in “Film Müziği /Tarihçe ve Yazılar” adlı kitabında ülkemizdeki film müziği tarihi 5 ayrı başlık altında toplanıyor:
- Sessiz film dönemi (1897-1931)
- Şarkılı Melodram ve Operet Dönemi (1931- 1938)
- Yeniden Skorlama Dönemi (1938-1950)
- Sinemacılar Dönemi (1950-1960)
- 1960-1990 Dönemi
1931 yılında çekilen ilk sesli filmimiz Muhsin Ertuğrul’un çektiği “İstanbul Sokakları”nda tangolar, türküler ve Semiha Berksoy’un seslendirdiği ninni ve türküler yer alıyor. Bu anlamda ilk filmimiz aynı zamanda ilk şarkılı melodram olma özelliği taşıyor. Bu dönemde Sahibinin Sesi plaklarından alınma müzik parçalarıyla filmlere müzik yerleştirme/döşeme geleneği de başlıyor. 1940’lı yıllarda ise, Türkiye’ye getirtilen Mısır ve Hint filmlerinde kullanılmak üzere Saddettin Kaynak, Münir Nurettin Selçuk’a şarkı siparişleri veriliyor ve yine bu dönemde Müzeyyen Senar, Hamiyet Yüceses, Sadi Işılay gibi isimler sinemada yer alıyor. 1950 yılı ise, Türk film müziği açısından yeni bir dönemin başlangıcı olarak kabul ediliyor. Bu tarihten itibaren Nedim Otyam, Metin Bükey, Cahit Berkay, Melih Kibar, Atilla Özdemiroğlu, Timur Selçuk, Fahir Atakoğlu, Zülfü Livaneli, Mehmet Soyarslan gibi önemli müzik adamlarının çalışmaları bulunuyor.